Chiapas izlenimleri: Ya Basta, Viva Zapatista!!!

Bir Zapatista köyünden içeri giriyorum. İnsanlık için değilse de benim için çok büyük bir adım…

kucuk-prens

Bir aylık Küba gezimizin ardından birkaç ay evvel de yine bir “devrim” ülkesi olan Meksika’ya gittim. Bu uzun seyahatimin esas amacım Chiapas‘taki Zapatista komünitelerine girebilmek ve otonom/özerk bölgelerde neler olup bittiğini, nereden gelinip nereye gidildiğini görmek, konuşmak ve tartışmaktı. Devletin bile giremediği özel güvenlikli bu komünitelere girebilmeme vesile olacak aracılarla görüşüp konuşup yolu yordamı öğrenerek başlamıştım işe. Her ne kadar Mexico City ve herkesin Esaretin Bedeli filminden hatırlayacağı Zihuatanejo çok güzel şehirler olsa da kısa tutmak adına bu yazıda sadece Chiapas’ta Zapatista gerillalarının arasında geçirdiğim 10 günü sizlere anlatacağım.

Efendim, benim Meksika sempatim önce ben çocukken Speedy Gonzalez çizgi filmine; sonra Hugo Sanchez’in attığı akrobatik gollere; daha sonra Esaretin Bedeli filminin son sahnesine; tabii en sonunda da EZLN’ye (Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu) dayanır. Hazır Meksika yakınlarındayken uzunca bir Meksika seyahati ile bolca tekila, pulque, pox ve mezcal içip taco yiyerek içimdeki amigo’yu dışarı çıkarmak istedim. Sanat, tarih ve kültür turizmi de cabası. Gider gitmez Mexico City’nin altını üstüne getirdim. Diego Rivera’dan Frida Kahlo’ya, Aztekler’in Teotihuacan piramitlerinden Tenochtitlan kalıntılarına, Cruz Azul’un futbol maçından Lucha Libre güreşlerine, Hipodromo de las Americas’taki at yarışlarından Devrim Anıtı’na girip çıkmadığım müze, yapmadığım Meksikalı aktivitesi kalmadı. Fakat 12 gün sonra artık Mexico City’den ayrılıp esas istikametim olan San Cristobal de las Casas’a gitme zamanı gelmişti.koy-yolu

Pazartesi günü ilk uçakla Tuxtla Gutierrez’e gittim; zira San Cristobal de las Casas’a en yakın havalimanı burada. Tesadüf bu ya, San Cristobal’de 1 haftalık bir eko-antropoloji içerikli bir seminer varmış; yani ülkenin ve dünyanın dört bir tarafından gelen sosyal çevreciler Chiapas’ta 1 hafta boyunca “pox” içip, marihuana takılacaklar, ortam o biçim. Tuxtla-San Cristobal arası arabayla yaklaşık 1,5-2 saat ama önce havaalanından Tuxtla’nın merkezine oradan da minibüslerle San Cristobal’e geçmek gerekiyor. Fakat şehir merkezine en erken otobüs 3 saat sonra. Beklemek istemediğim için havaalanında benim gibi sırt çantalarıyla takılan ve San Cristobal’deki konferansa gittikleri her hallerinden belli olan hippi gençlikten rastgele birine yanaşıp ne yapacaklarını sordum. Onlar da 10 dakika içinde bir arkadaşlarının bir kamyonetle gelip kendilerini alacağını ve direk San Cristobal’e götüreceğini söyledi. Ben de çaresiz gözlerle, boynum bükük bir şekilde melül melül onlara bakınca beni de kamyonete aldılar.

Kamyonetin arkasında Vincente ve Luis ile yakıcı Meksika sıcağına 2 saat boyunca nasıl dayanacağımızı düşünüyorduk ki meşhur Sumidero Kanyonları’nın güneyinden geçerken yağmur yağmaya başladı. Daha iyi olmadı tabii. Chiapas, dağlık bir eyalet ve Sumidero ormanları çok yağmur çekiyor. Fakat gelin görün ki ormansızlaştırma (deforestation) politikaları Chiapas’ı da vurmuş çünkü çok ciddi kelleşmeler var. Vincente’nin söylemesi ihalelerin çoğunu McDonalds alıp tahrip edilen ormanların yerine hamburgerlik inekler için otlak alan yapıyormuş.

1,5 saat boyunca Sumidero dağlarını çıkıp son yarım saatte San Cristobal’in batı tarafından kamyonetle inişe geçmeye başladık. Zapatistalar şehri saklamışlar resmen, ebesinin Fizan’ında. Dört bir tarafının dağlar ve çam ormanlarıyla çevrili olduğu bir bölgenin tam ortasında rakımı yüksek olsa da etrafındaki dağların tepesinden alçakta küçük bir vadi düşünün. Coğrafi olarak San Cristobal de las Casas işte böyle bir yer.

koyun-girisi2
Köyün girişi

San Cristobal de las Casas (San Cristobal Evleri demek), Chiapas eyaletinin kültürel başkenti ve aynı zamanda da Zapatista hareketinin merkezi sayılır. Şehre gelir gelmez önce hep beraber bir yemek yedik, sonra bizim konferansçı hippiler kendi otellerine gittiler ben de Zapatista komünitelerine girmeme aracı olacak kontağım Victor’un evine gittim. Biraz Victor’la konuştuktan sonra akşam ilk işim kendimi şehre oryente etmek oldu. Şehrin Mağribi (Hispano-Arabic) ve barok bir mimarisi var. Sarı, kırmızı ve yeşil duvarları, dar sokakları, enine ve alçak kentleşmesiyle, benzetmem gerekirse, Küba’nın Trinidad şehrine çok benziyor. Öyle New York filan gibi pislik içinde, sidik kokulu, boğucu, gri betonarme bir şehir değil. Tarihi dokusunu koruyabilmiş, modernleşme “az” ve rantsal dönüşüm yok. Böyle olunca yürüyerek gezmesi de çok keyifli oluyor.koy

Zapaturismo ve Tzotzil yerlileri

Öncelikle şunu söylemeliyim ki coğrafi olarak ve ulaşım açısından bu kadar sapa bir yere göre çok “hip” bir şehir San Cristobal. Sözüm ona aykırı gençlik için “trendy” bir mekân haline gelmiş. Şehirde kabaca üç ton var: Batılı turistler, turistlere ıvır zıvır ve yiyecek içecek satan Tzotzil köylüleri ve bir de Meksikalılar.

Meksika Batılı turistler için ucuz sayılabilecek bir ülke, hele Chiapas daha da ucuz. Her ne kadar üretim biçimi kapitalizm olsa da kapitalizmin liberal değerleri henüz ortalama Meksikalı vatandaşın iliklerine kadar işlememiş olduğundan hissedilebilir bir yavaşlık ve rehavet var. Bu da Meksika’yı yaşadığı ülkenin sisteminden bunalmış, kendini sıkışmış ve boğulmuş hisseden insanlar için ideal bir tatil alternatifi haline getiriyor. San Cristobal de las Casas da, sapa bir yer olmasına rağmen, Zapatista hareketinin merkezi olmasından ötürü kendini sisteme biraz muhalif hisseden alternatif gençliğin Meksika’daki turistik mekânı haline gelmiş. Bazı dükkânlarda Marcos, Zapata vs. tişörtleri satılsa da Zapatistalara ait olan kooperatif dükkânlarda bunlar satılmıyor. Kooperatiflerde daha ziyade kitap, kahve, el işi, kartpostal vs. gibi imaj değeri olmayan ya da az olan ürünler satılıyor. Sanılanın aksine öyle bir Hollywood Universal Studios, 9/11 Anıtı vb. ayarında bir Amerikan tüketimi yok. Yani var olduğu iddia edilebilen bu “Zapaturismo” yine Meksikalı ve Batılı esnaf ve tacirler tarafından şehir merkezinde servis ediliyor, Zapatistalar tarafından değil.ilkokul-duvari

San Cristobal’in etrafındaki Tzotzil köylerinin kadınları da bu turistik hareketten istifade etmek için el işi, tekstil ürünleri, hediyelik eşya, kahve, yiyecek-içecek vs. satıyorlar. Köken olarak Maya yerlisi olan Tzotzil ve Tzetzal Kızılderili halkı zamanla Meksika’ya yerleşen kapitalizmden en çok darbe alan gruplardan olmuşlar. Sistemde ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmenin yanı sıra Evanjelik Hristiyanlar tarafından da dini baskı görmüşler. Finansallaşma ve neoliberal politikaların Meksika’ya da bulaşmasıyla durumları iyiden iyiye kötüleşen Tzotzil ve Tzetzal yerlileri Zapatista hareketiyle sisteme karşı mücadele etmeye devam etmişler.

Küçük de olsa San Cristobal bir “şehir” ve genelde Tzotziller etraf köylerden buraya geliyorlar. Ben de buradaki ilk iki gün San Cristobal’e at üstünde 1 saatlik mesafedeki San Juan Chamula kasabası ve San Lorenzo Zinacantan köyüne gittim. Diyebilirim ki fiziki yapıları, kıyafetleri, inanışları, kültürleri ve yaşam biçimleriyle hayatımda karşılaştığım en ilginç halk Tzotziller. Bir kere kesinlikle çok yabaniler, yabancılardan pek hoşlanmıyorlar. Mesela geleneksel kostüm olan siyah yünlü etekleriyle Tzotzil erkeklerinden daha ilginç gözüken köy kadınlarının fotoğrafını izin almadan çekmeye kalktığınızda olay çıkabilir, fotoğrafı silmeniz istenebilir, diretirseniz makinenizi kırabilirlermiş. İzin istediğinizde de büyük ihtimalle reddedileceksiniz. Uzun diyaloglara giremezsiniz. Zaten çoğunun İspanyolcaları yok denecek kadar az, kendi Maya dillerini konuşuyorlar. Çok dindarlar. Fazla dekolte giyen kadın turistler pek hoş karşılanmıyor. Fakat öte yandan turizm halkın en önemli geçim kaynağı haline gelmiş. Bu da halkın geleneklerinden, kültüründen, inançlarından taviz vermesi anlamına geliyor. Bu tezgâh da tamamen kapitalist yöntemlerle yapılıyor. Halk önce neoliberal politikalarla yoksullaştırılmış daha sonra da çıkış yolu olarak vampir Muhammed Yunus’un mikro-kredi ağına düşürülmüş. Yatırım, kredi, ticaret nedir bilmeyen bu yerli halka banka kredisi verip geri ödemesini bekliyorsun. İnsanlar da ne yapacağını şaşırıyorlar. Mesela Bangladeş’te mikro-kredi ağına düşürülen insanlar tefeci Muhammed Yunus’un bankasına borçlarını ödemek için organlarını satıyorlar (İngilizce kaynak için bkz.http://www.bbc.com/news/world-asia-24128096). Chiapas’ta görece yeni uygulanmaya başlayan bu mikro-kredi tezgâhının yerli halk üzerindeki maddi manevi olumsuz etkileri başlı başına bir tez konusu.

ezln-ofis
Ofis

Başıma çok garip bir olay geldi San Juan Chamula’da. Meydanda attan inip etrafa bakınırken Tzotzil köylülerinden birine saati sordum, benim de görebileceğim şekilde saatine bakıp 10:05 dedi. Mümkün değil, ben zaten sabah 9:45 gibi yola çıktım ve yolculuk 1 saat civarı sürüyor. Kafama yatmadığı için hemen başkasına sordum, 10:40 dedi. İki farklı zaman alınca başkasına sorma gereği duydum, 10:25 dedi. Üçü de birbirinden epey farklı olduğu için birine daha sordum, sordum, sordum… Yaklaşık 15 dakika içinde saat sorduğum 5-6 Tzotzil yerlisinin zamanları arasında yaklaşık 2 saat kadar fark vardı; İstanbul’la Londra arasındaki zaman farkı kadar. Ve bu insanlar aynı köyde yaşıyorlar. Yani burada herkesin saati kendine… Sonra düşündüm ki bu insanların yetişmeleri gereken bir uçak, kaçırmamaları gereken bir iş toplantısı ya da mesai saati gibi sistemin dayattığı zorunlulukları yok. O zaman ortak bir zamana da pek gerek kalmaz. Yani kendine göre günlük aktiviteni ayarlayabilecek bir referans zamanın varsa kâfi.

ilkokul-dersligi
İlkokul

Verdiğimiz rahatsızlık için özür dileriz ama bu bir devrim

1994 yılında Meksika hükümetinin Amerika ve Kanada ile serbest ticaret ve gümrük birliği anlaşması olan NAFTA’yı imzalaması üzerine Subcomandante Marcos önderliğinde harekete geçen Zapatistalar uzun süren bir mücadele sonunda Chiapas’ta bazı yerleşkelerde özerkliklerini ilan ettiler. Çünkü NAFTA, Marcos’a göre Chiapas halkı için bir “ölüm fermanı” idi. Chiapas halkı ölümü değil devrimi seçti. İdeolojik olarak aslında eklektik bir hareket olan EZLN, Emiliano Zapata ve Panço Villa liderliğinde 1910’larda diktatör Porfirio Diaz’a karşı gerçekleştirilen Meksika devriminin kendilerine ışık tutuklarını söylüyorlar. Sosyalist, Marksist ve anarşist öğeleri içeren hareketi tetikleyen gelişmekte olan ülkeleri vuran 90’ların neoliberalizm dalgasıydı.

Chiapas’a bağlı San Cristobal de las Casas özerk bir şehir olmamasına rağmen nüfusunun tamamına yakını ya Zapatista gerillası ya da örgüt sempatizanıdır, turistler dâhil. Şehir merkezinde balaclava’lı (kar maskesi) ve silahlı gerillalar göremezsiniz. 2003 yılında özerklik ilan edilen bölgeler San Cristobal’e minibüsle 2 ilâ 5 saatlik mesafelerde neredeyse kuş uçar kervan geçmez köylerdir. Bu otonom köylerden San Cristobal’e en yakın olanları Oventik ve Acteal’dir. Boşuna aramayın, bunlar Google Maps’te dahi gözükmeyen, dağın başına kurulmuş yerleşimler. Hareketin politbürosu ise San Cristobal’ın doğusundaki Lacandon Ormanları’nın derinliklerinde tam olarak nerede olduğu bilinmeyen bir yerdedir. Ama tabi sonuçta kar maskeli oldukları için yüzlerini görmediğimiz bu insanlar aslında sokakta yanımızda da yürüyor olabilir.

Akşamları takıldığım posheria’da (pox satan bar) konuştuğum insanlardan ve esnaftan bazıları 3-5 sene evvel geldiği ülkelerdeki hayatlarını bırakıp buraya yerleşmiş insanlar. Sorsan hepsi ucundan kıyısından Zapatista sempatizanı ve muhalif ama hiçbiri Oventik’e nasıl gidilir bilmiyorlar. Yani sisteme muhalif olup San Cristobal’e yerleşip herhangi bir Zapatista komünitesine girmemek de çok büyük kayıtsızlık bence. Ot nerden bulunur diye sorsan hemen gösterirler ama. Neyse. Victor’un direktifleriyle sabahın köründe Oventik’ten geçen minibüse bindim. Kapıda kontrol edileceği için yanıma pasaportumu aldım.

San Cristobal ne kadar sapaysa Oventik de bir o kadar sapa. Dağ yolu çok dik ve delik deşik. Allah’ın izniyle kilometrelerce duble yollar yapan bir dünya lideri başbakanları olmayınca böyle oluyor işte. Zapatistaların Meksika hükümeti ile toplantı yapıp anlaşma sağladıkları San Larrainzar kasabasında kısa bir ihtiyaç molası verdikten sonra yola devam ettik. Girişi yolun sağında kalan Oventik o kadar küçük bir köy ki gözünüzü kırpsanız kaçırırsınız.koyun-girisi

Salyangoz gibi yavaş ama daima ileri…

Minibüs şoförü olan amigoya yol boyunca 2-3 kere hatırlattığım için geldiğimizde beni kapının önünde indirdi. Köye giren tek yol var, geçidin iki başındaki askeri nöbet kabinlerinde kar maskeli ve silahlı gerillalar bekliyor. Geçide gelip birinin gelmesini bekledim. Victor, bazen 10 dakika bazen 2 saat bekleyebileceğimi ve izinsiz kesinlikle içeri girmemem gerektiğini tembihlemişti. Beklerken girişteki tabela dikkatimi çekti; İspanyolca olarak “Burada devlet halkı değil, halk devleti kontrol eder”yazıyordu, olması gerektiği gibi. Fazla değil 15 dakika sonra kar maskeli biri geçidin diğer tarafına gelip kim olduğumu burada ne aradığımı sordu. Ben de aslen Türkiyeli olduğumu ama Amerika’da yaşadığımı, Meksika’ya özellikle Zapatista komünitelerini ziyaret etmek istediğim için geldiğimi ve aracı kontağım olan San Cristobal’den Victor’un bana referans olduğunu söyledim. İçerde ne yapacağımı sordu. Sonra pasaportumu istedi, verdim. Aldı pasaportu, “Bekle” deyip gitti aşağı doğru. 15 dakika sonra geldi elinde bir defter; adımı, soyadımı, yaşımı, ne iş yaptığımı filan sorup deftere yazdı. Pasaportu verdi, “Bekle” deyip yine gitti aşağıya. Paso bekliyoruz. Bu arada benim İspanyolca çeyrek, onların İspanyolcaları da aslen Maya dili konuştuklarından yarım, Allah’a emanet anlaşıyoruz yani, belki de anlaşamıyoruzdur kim bilir. Neyse, 10 dakika sonra, kar maskeli ama Mayalı oldukları boylarından ve eteklerinden anlaşılan iki tane kadın geldi ve biri kapıyı açıp beni içeri aldı.

2000 senesinde Bayrampaşa’da bir garajda ilk metal grubumu kurup adını Zapatista Guerillaz koymuştuk. Hey gidi günler. 14 sene sonra şimdi bir Zapatista köyünden içeri giriyorum. İnsanlık için değilse de benim için çok büyük bir adım.

Oventik, 27 özerk “caracol”dan en önemli 5 karargâhtan biri. Zapatistaların sembolü sayılan “caracol”, İspanyolcada salyangoz demek. Mayalı gerilla teyzelere ben sormaya çalıştım, onlar da cevap vermeye çalıştı ama anlaşamadık bir türlü. Fakat akşam kahvede oturan dayılardan biri şöyle cevap vermişti: Salyangozlar çok yavaş gider ama hep ileri gider. Zapatistalar da yavaş ama devamlı ileri gittiklerinden bu komünitelere caracol diyorlar.kadin-kooperatifi2

Resistir es Exister

Teyzelerle birlikte hızlı bir tur atıp fotoğraf çekilmesine izin verilen yerlerde fotoğraflar çektim. Oventik’e gelir gelmez ilk gözünüze çarpan şey duvarlardaki resimler. Sosyalist/Troçkist ressam Diego Rivera’nın izinden giden Zapatistalar sanatlarını zengin kapitalistlerin evlerine ya da galerine hapsetmek yerine herkesin görebileceği duvarlara çizmişler. Zaten halkçı ve devrimci sanat Zapatistalar için son derece önemli. Oventik’teki duvar resimleri inanılmaz güzel. Che Guevara, Pancho Villa ve Emiliano Zapata ön plana çıkan devrimci figürlerden. Bu resimlerde beğendiğim sloganlardan biri okul duvarına yazılmış olan “Resistir es exister / To exist is to resist” oldu; Türkçesiyle, “Var olmak direnmektir.

Sonra gerilla teyzeler beni kadın kolektifine (colectivo de mujeres) götürdü. Burası, Zapatista kadınlarının el işi mendil, atkı, şal, örme bileklik, masa örtüsü vs. yapıp sattığı ve caracol’un içinde paranın geçtiği tek yer. Arkada çalışan kadınları görebiliyorsunuz. Tabii bütün el işlerindeki temalar EZLN, Zapatista, Revolucion, salyangoz vs. Düşünsenize evde anneniz üzerinde EZLN yazan bir mutfak bezi kullanıyor ya da stadyumda üzerinde salyangoz olan bir atkı ile tezahürat yapıyorsunuz. Bir daha ne zaman geleceğim diye düşünüp resmen dükkânı kaldırdım, ne beğendiysem aldım, hem kendime hem yoldaşlarıma hediye olarak. Hepsi çok güzel ve kaliteli ama benim için en önemlisi devrimci Zapatista kadınlarının emekleri ile işlenmiş olması. Kadınların Zapatista hareketi içinde yeri çok önemli, üretime eşit bir şekilde katılıyorlar ve cinsiyetçilik neredeyse yok. Zaten kar maskelerinin bir esprisi de kadın-erkek farkını görsel olarak az da olsa azaltmak(mış).kadin-kooperatifi

Sonraki durağımız köy okulu. Yaklaşık 120 öğrencisi olan okul ortasında bir basketbol bahçesi olan 3 küçük binadan oluşuyor. Biz gittiğimizde bir sınıfta gitarla müzik dersi, diğer bir sınıfta matematik dersi işleniyordu. Müzik dersi bittiğinde onlara Çav Bella şarkısını çaldım ve sonrasında pena değiş tokuşu yaptım. Tahmin edilebileceği gibi bu komünitelerde eğitim parasız. Caracol olmayan etraf köylerden de öğrenciler buraya geliyorlar. Hatta Subcomandante Elisa’nın Oventik’te ders verdiği bilinir. Bilmem belki öğretmenlerden biri Elisa idi, yüzlerini bilmediğimiz için emin olamıyorum. Binalardan birinde bilgisayar laboratuvarı vardı. Zaten Zapatistaların teknoloji ve iletişimle araları hiç fena değildir. Bir de okul bahçesinde adını unuttuğum Alman bir kızla tanıştım. Kız buradaki genç Zapatistalara gönüllü olarak İspanyolca dersi vermek ve Zapatista komünitesine üretimde katkıda bulunmak için 3 aylığına Oventik’te kalma izni almış. Derken saat 2’te yemek zili çaldı ve bütün çocuklarla beraber sıraya girip yemek yedik, tabii ki bedava.

saglik-ocagi
Sağlık Ocağı

Köyün sağlık ocağında kalıcı doktor olmasa da her çeşit ilaç var. Kapının önünde köye ait bir ambulans var. Fakat köy halkı daha ziyade bitkisel tedavi yöntemlerini tercih ediyorlarmış. Sağlık ocağının bitkisel ilaçların, sapların, köklerin, yaprakların olduğu odasında müthiş kokuyu size anlatamam. Yine de yılın belli dönemlerinde gönüllü doktorlar gelip halka check-up yapıp ve gerekli tedavileri yaparlarmış. Acil durumda ise ambulansla Larrainzar’daki hastaneye gidilirmiş.

Derken öyle bir yağmur yağdı ki sığındığımız kulübeden dışarı çıkmak mümkün değil. Uzun da sürünce saat 4’teki son minibüsü kaçırdım. Hadi geçmiş olsun. Durumu Alman kız aracılığıyla caracol liderlerine anlatınca geceyi misafirhanede geçirmeme izin verdiler. Rüyamda görsem inanmazdım. Akşama doğru, teyzeler beni bırakıp gittiler, ben de köy kahvesindeki dayılarla sohbete daldım. Açıkçası Zapatistalar çok yabani insanlar; yabancıları da pek sevmiyorlar, Meksikalıları hiç sevmiyorlar. Konuşurken rahatsız edici bir gerginlik ve orada istenilmediğimi hissettiren bakış ve tavırlara maruz kaldım. Zor da olsa yüzünde maske olmayan dayılardan birini benimle konuşmaya ikna edebildim. Sergio dayı kooperatif olarak köyde ekseriyetle kahve tarımla uğraştıklarını söyledi zira organik kahve Chiapas’ın en önemli geçim kaynağı. Oventik halkının kahve tarlaları daha çok Larrainzar kasabası civarındaymış. Chiapas’tan kahve alanlardan biri de Starbucks. Fakat Sergio dayı Oventik’in Starbucks’a kahve satmadığını söyledi. Sonra bana kahveciliğin ne kadar emek yoğun ve uzun bir üretim süreci gerektirdiğini anlattı. Tabi organik, yeşil, kavrulmamış kahvenin buradan çıkışı kilosu 2-3 dolar civarı, toptan. Starbucks’ta bir bardak kahve 5 dolar

ambar
Ambar

Dediğim gibi Zapatistalar çok yabani olduklarından çok yabancılık çektim, Tzotzilce de konuşamıyor olmam durumu daha da kötüleştirdi. Ben de akşam boyu tek başıma köyde dolandım. Victor bana dünyanın en kaliteli kışlık postallarını Oventik’teki Zapatistaların yaptıklarını söylemişti. Kahvehanedekilerden birine sorunca beni postalların üretildiği kulübeye götürdü. Hakikatten çok kaliteli gözüken bu asker botlarının üzerinde EZLN ve kırmızı yıldız var. El yapımı oldukları için sağ bot ile sol bot arasında yarım numara fark edebiliyor, o yüzden birden fazla çift deneyip ayaklarınıza tam oturan sağ ve sol botları seçmem gerekti. Şu anda Salt Lake City’de kış geldi sayılır ama bu botları giymeye kıyamıyorum.

Ertesi sabah kahvedeki köylülerle kahvaltı yaptım. Her fırsatta sistemle ilgili sorular sormaya çalıştım. Anladığım kadarıyla Lacandon Ormanları’ndaki merkezi otorite genel hatları belirliyor; ama daha küçük meselelerde her bir caracol kendi içinde, esas değerlerden sapılmadığı müddetçe, geniş bir inisiyatife sahip. Sosyalizm kadar anarşist modele de yakın olduğunu söyleyebilirim. Otonom bölgelerde devlet halktan vergi alamıyor, eğitim müfredatına karışamıyor ve içeri polis ve asker giremiyor. Yani caracol’larda devlet yok, halk kendi kendini yönetiyor. Ama tabi devlet bu komünitelerin hemen etrafına yoğun bir şekilde asker ve polis konuşlandırarak baskıyı koruyor.

ortaokul
Ortaokul

okul-bahcesiKöydeki Zapatistaların yakındığı bir konu ise buraya benim gibi pek çok turistin gelmesi ve bazılarının akademik araştırma (doktora tezi, yüksek lisans tezi, makale vs.) yapmak için özel izin alıp köyde birkaç hafta kaldıktan sonra geriye katkı sağlayacak hiçbir şey getirmemeleri. Yani büyük ihtimalle boş laf üreten akademik makaleler yazılıp çok prestijli akademik dergilerde basılmıştır fakat Lakan’dan Fuko’dan bahseden fazla teorik araştırmalar tabii ki de bir gerilla mücadelesi veren Zapatista halkı için, anlaşılabilir bir şekilde, laf salatasından öteye gitmiyor. Marcos, kitaplarında da anlattığı üzere, teorik tartışmalarda boğulmak yerine fazla polemiğe girmeden direk halka dokunan bir mücadeleyle başarılı bir devrime önderlik yapmış. Yetmişlerde, “Türkiye’de devrimden sonra anaokulu olsun mu, olmasın mı?” tartışmasında anlaşamayıp ikiye bölünen marjinal sol örgütlerimizi düşünürsek, Marcos’un ve Zapatistaların haklılığı anlaşılıyor.

Nuestra arma es nuestra palabra / Sözlerimiz silahımızdır

Velhasıl, hayatımın en ilginç deneyimlerinden birini yaşadım Chiapas dağlarında. San Cristobal’den ayrılıp Zihuatanejo’ya gitmeden evvel Lacandon ormanlarından geçerek antik bir Maya şehri olan Palenque’yi ziyaret ettim. Lacandon ormanları çok büyük, dağlar epey dik ve arazi çok engebeli; yani Marcos ve arkadaşları iyi yere dükkân açmışlar.

Devrim, mücadele ve direniş ana akım medya tarafından beyni yıkanmış insanlar için romantik, eskide kalmış, fuzuli ve ütopik kavramlar olsa da Zapatista hareketi, tıpkı Küba gibi, gayet pratik ve gerçek bir deneyim. Kapitalizm ve devlet karşıtı bu hareket tüm dünyada bir sembol olmuş durumda. Zaten biraz da bu yüzden Zapaturismo diye bir şey var. Occupy hareketinde ve Yunanistan’daki olaylarda da Zapatistalara selam verilmişti. Batılı burjuva medyası hareketi yavaşlamış ve eski önemini yitirmiş diye pazarlasa da EZLN’nin hızlı bir dönüşüm amacı zaten yoktur. Zapatistalar salyangoz misali yavaş, ama ileri gidiyorlar. Yavaş, ama daima ileri…

Medyanın imal ettiği zombiler devrimci mücadeleyi, onlara söylendiği gibi, romantik bulmaya devam ede dursunlar; bize düşen EZLN’nin sisteme karşı verdiği bu haklı direnişe destek vermek ve bir Zapatista olmak.

Ya basta, viva Zapatista!!!che-guevera

*          *          *

Bir sonraki durağım, Türkiye ve Şili’de olduğu gibi CIA sponsorlu bir darbe ile zorla neoliberalizme maruz bırakılan Guatemala olacak. Yerli Maya halkının kapitalizmin yarattığı yoksulluk ağına düşürüldüğü Guatemala’da halkın Zapatistalar gibi örgütlü mücadele yapamamış olması bugün ülkenin bir “muz cumhuriyeti” olmasındaki en önemli sebeplerden biri. Nasipse Guatemala izlenimlerimi de yine sizlerle paylaşacağım.

Anıl Aba – Sendikaorg

anil.aba@economics.utah.edu

Gezginler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir