Deneyen bilir. Küçükken hoşumuza gider. Sevimlidir. Biliriz, kullansak bize pek yakışır. Büyüyüp rüşdümüz ispat olunca kullanmaya başlarız. Kimine ihtiyaçtır. Çoğumuza kimlik sunar. Sosyal çevrelere girmenin yoludur. Arada bizden bir şeyler götürdüğünü sezeriz. Ne kadar kullanırsak bütçemizi o kadar yorar. Sağlığımızı bozar. Daha az kullanmaya çalışırız. Olmaz. O zaman bağımlısı olduğumuzu anlarız. Artık onsuz yapamayız.
Sigara mı? Sigaradan bahseden kim? Paragrafta anlatılan otomobiller ve bunların bağımlıları…
Bu yazıda uzun uzun otomobil sektöründen bahsetmek yerine alternatif çözümlerden birini hatırlatalım istiyoruz: Yürümek. Yürümekle egzoz gazı üretmeyiz. Havayı kirletmeyiz. Elde var sıfır. Gürültü kirliliği yaratmayız. Fosil yakıt tüketmeyiz. Kendi enerjimizden başka hiçbir kaynak kullanmayız. Yürümek için bir araca ihtiyacımız yoktur. Hiçbir aracın üretilmesi gerekmediği için, üretim sürecindeki enerji kullanımını ve sera gazı salınımını ortadan kaldırırız. Elde var sıfır. Yürüyünce kaldırımda temiz, yemyeşil ayak izimiz kalır. Elde var bir.
Bu söylediklerim garip gelebilir. İstanbul gibi, Ankara veya İzmir gibi büyük şehirlerde gideceğimiz yere nasıl yürüyebiliriz? Elbette her yere yürümemiz şart değil. İnsanlar için tasarlanmış şehirlerde, yürüme yolları oluşturulur ve bu yollar etkin bir toplu taşıma ağı ile birbirine bağlanır. Aslında şimdi bile, yürümeyi toplu taşıma ile entegre bir ulaşım aracı olarak kullanmak mümkündür. Bir noktanın altını çizmek isterim: Biz yürümezsek, şehirler yürümeye uygun hale getirilmeyecek. Yürüme yollarını biz isteyeceğiz. Bunların toplu taşıma sistemi ile birbirine bağlanmasını biz talep edeceğiz. Biz sesimizi çıkaracağız ki, toplu taşıma araçları içerisinde insan gibi seyahat etmemiz mümkün olacak.
Yürümeyi hepimiz unuttuk. Sizlerin aklını yürümeye çelmek için birkaç rakam vereyim. Türkiye’de bu istatistikler tutulmadığından rakamlar yurtdışından. Trafiğin ortalama hızı Londra’da 11 km/saat, Tokyo’da 18 km/saat ve Paris’te 26 km/saat olarak hesaplanıyor. Bu rakamlara baktığımızda, Enis Akın’ın tespitiyle “şehir içi otomobil kullanımının mobil olmakla bir ilgisi bulunmuyor.” Özellikle İstanbul için ortalama trafik hızının daha düşük olduğunu sanıyorum. Üstelik işe geliş ve gidiş saatlerinde trafiğin hızı iyice azalıyor. Kişisel istatistikler bazen çok anlamlı olabilir. İş çıkışında işimle evim arasındaki yaklaşık 4 km’lik yolu bir otomobil ile yarım saatte alıyorum. Bu da o güzergahta trafiğin hızının ortalama 7-8 km/saat’e kadar düştüğünü gösteriyor. Bir insanın yürüme hızından fazla değil, öyle değil mi?
Alışveriş için yaptığımız yol, işe giderken yaptığımız yoldan çok daha kısa. İngiltere’de alışveriş için gidilen ortalama mesafe yaklaşık 7 km. Otomobil ile ortalama bir seferde yapılan yol, 14 km’nin altında. 3,2 km’nin altındaki otomobil kullanımı ise, tüm kullanımın %25’ini oluşturuyor.
Sağlıklı bir insanın yürüyerek saatte 6-7 km yol alabildiğini düşünelim. Türkiye’de İngiltere’dekine benzer rakamların geçerli olduğunu varsayarsak, yarım saat yürüyerek otomobil kullanımını bir anda %25 azaltabileceğimiz açık değil mi? Otomobil ile bir seferde ortalama 14 km yol yaptığımızdan söz ediyorsak, bu seferlerin bir kısmının 14 km’den kısa, bir kısmının uzun olması gerekir. O halde işe gidiş gelişlerin bir kısmı ile alışveriş veya arkadaş ziyaretlerinin büyük bir kısmını yürüyerek yapmamız mümkün. Biraz da toplu taşımayı kullanırsak otomobile ihtiyaç duymayabiliriz. Bu sayede otomobil kullanımı %25’lerden çok daha fazla düşebilir. İşte bu yüzden yürümenin ne kadar önemli olduğunu yeniden hatırlamanın zamanıdır. Yürümek önemlidir ve evet, yürümek mümkündür.
Ben, evimle işim arasında ulaşım amacıyla yürüyorum. Otomobille varacağım zamanda evde oluyorum. Soranlar oluyor: “Neden yürüyorsun?” Üşenmeden anlatıyorum: Yürüyerek çevreye verdiğim zararı azaltıyorum. Doğal kaynakların daha verimli kullanılmasına destek oluyorum. Neredeyse tamamını ithal ettiğimiz fosil yakıtları tüketmiyorum. Gürültü kirliliği yaratmıyorum. Trafiği artırmıyorum. Yürüdüğüm rotada alışveriş yapıyorum. Ekonomiye katkı sağlıyorum. İnsanlar tanıyorum. Otomobille geçsem olmaz. Ancak yürüyerek şehre, semtime nüfuz ediyorum. Spor yapmak için salonlara giderdim. Şimdi bu salonlara gerek duymuyorum. Günde bir buçuk saat yürüyerek, sağlığımı koruyorum. Moralim düzeliyor. Verimim artıyor. Az şey mi? Arabayı satın almaya, bakımına, vergisine, şuna buna vereceğim para cebimde kalıyor.
Reklam, “Gelecek elektrikli otomobille şekillenecek” diyor. Breton “Yürümeye Övgü” adlı kitabında “Yürüyüş dünyayı duyumsamaya götürür.” diyor, “İnisiyatifi insana bırakan eksiksiz bir etkinliktir. Bedenin pasifliğine ve dünyadan uzaklaşmaya neden olan trenden, arabadan farklıdır ve sadece bakışa ayrıcalık tanımaz.” Ben mühendis adamım. Öyle güzel laflar edemem. Trafikte sıkışmış otomobillerin yanından caka satarak geçerken aklımdan şöyle geçiyor: “Yürümek bir mucize.” Ne dersiniz? Bu laf fazla mı taraflı? Bana kalırsa şimdi taraf olmanın tam zamanı.
Barış Andırınlı
Bu yazı web için kısaltılarak eklenmiştir. Yazının tamamına ulaşmak için:http://www.birikimdergisi.com/guncel-yazilar/873/yurumeyi-hatirlamak