Afrika’da asırlar boyu ilim ve kültür merkezi olmuş bir şehir vardır. Timbuktu.
Burası Sahra Çölünün güney tarafında, Nijer Nehri’nin 15 km kuzeyinde Mali’de bulunan bir şehir. Birçoğumuzun adını bile duymadığımız bu şehir aslında bir zamanlar altın ticaretinin merkezi olması nedeniyle Avrupalılar tarafından oldukça bilinmiş ve bolca kaynakları tüketilmiş bir bölge.
11.asır sonlarına doğru Kuzey Afrika’nın efsanevi halkı Tuareglerin ticaret merkezi olarak kurulmuş, giderek büyümüş ve önemli bir şehir olmuştur. Özellikle 15. ve 16. yüzyılda bu şehir zenginliği ile ünlü bir ilim merkezi durumuna gelmiştir.
Ortaçağ boyunca dünya altın ihtiyacının hemen hemen üçte ikisini Batı Afrika karşılıyordu. Yüklü miktarda altın kuzeye gönderilir ve Timbuktu piyasayasında satılırdı. Zaman geçtikçe, altının Timbuktu’dan geldiği bilgisi yaygınlaştı. Bu ise Timbuktu’nun Avrupa’daki imajının şekillenmesinde önemli yer oynamıştır.
Yeni pazarlar, yeni ticaret rotaları ve yeni kaynaklar arayan Avrupa’dan yola çıkan kâşifler amaçlarını gerçekleştirmek için dünyanın dört bir yanına dağıldılar. Afrika onlar için ilginç olmakla beraber önemli kaynaklar içermekteydi. Bu kâşiflerden bir kısmı Timbuktu’ya varan ilk Avrupalı olmak tutkusundaydılar. Bunların çok azı hedeflerine ulaşabildiler. Bu da Timbuktu’ya altın şehir imajına ilâveten uzak ve ulaşılmaz bir şehir imajı kazandırmıştır. İngilizce’deki “To Timbuktu and back”, “It’s a long way to Timbuktu”, “I’ll knock you clear to Timbuktu”, “Go to Timbuktu” gibi tabirler bu imajın dile yansımasıdır.
UNESCO 1988 senesinde Timbuktu’yu Dünya Mirası Listesine ekledi. Yüzbinlerce yazmanın digital ortama aktarılarak koruma altına alınması için Ford Vakfı’nın destekleriyle 2000 yılında Timbuktu Yazmaları projesi başlatıldı. Bu proje aynı zamanda UNESCO Dünya Hafızası projesidir
Timbuktu bugün eski günlerdeki ışıltısından çok uzak, evlerin mahzenlerinde binlerce yazma eserin bulunduğu fakir bir şehir durumundadır.