Parasız Yaşayan Adam

Bir yıl boyunca, parasız, kredi kartsız, borç almadan yaşayabilir misiniz? Bunu Mark Boyle başardı.

Mark Boyle, 32 yaşında bir İrlandalı. İrlanda’da dört sene işletme ve iktisat okudu. Para üzerine eğitim alsa da daha adaletli bir dünyaya inandığı için altı yıl İngiltere’de organik gıda firmalarında yöneticilik yaptı ve kendisine bir yat bile alabilecek kadar çok paralara kazandı. Organik yaşam konusuyla ilgilenmeye üniversitenin son döneminde Mahatma Gandhi’yle ilgili bir videodan sonra başladı. Hindistan halkının hayatını değiştiren Gandhi, onun da hayatını değiştirdi. Mücadelesine önce alışkanlıklarında ve yaşam tarzında bazı değişiklikler yaparak başladı.

“Hayatta görmek istediğin değişim sen ol” onun mottosu halini aldı. Dünyada ki sorunlar, adaletsiz sistemler, doğanın talan edilmesi artık onun daha fazla dikkatini çekmeye başladı. Ve sonunda aslında bunların temelde ortak bir nedene bağlı “paraya bağlı”olduğuna inandı ve parayı hayatından çıkarmaya karar verdi. 

Mark Boyle, parasız yaşama başlamadan önce kendine ilkeler oluşturdu. İhtiyacı olan şeyi ya kendi imal edecekti ya da imalatçısını tanıması gerekiyordu. 6 aylık bir hazırlık sürecinin sonunda hala kendini tam olarak hazır hissetmiyordu. Kafasını karıştıran birçok şeye rağmen tek emin olduğu şey bu projeden vazgeçmeyecekti. İlk adımı bedava olarak artık kullanmadıkları eşyaları başka insanlarla paylaşanların kurduğu “Freecycle” internet siteleri aracılığıyla bir karavan bulmak oldu. Tamamen bedava bu ev moralini düzeltti ve haftanın üç günü çalışması karşılığı karavanının bir çiftliğin arazisine rahatça park edebildi.Hayatta kalabilmek için nelere ihtiyacı olduğununu bir listesini yaptı. Önce beslenme sorununu çözmesi gerekiyordu. Bunun için bazen doğayı kullandı , bazense kendi ektiği besinleri. Bu arada kendisi bir vejetaryen.

Temizlik işlerini yakınındaki bir nehirde halletti, dişlerini mürekkep balığı kıiçığı ve rezene tohumu ile temizledi. Ulaşım için bisikletini kullandı, yemeklerini  ve ısınmasını odun sobasıyla halletti. Medya, deneyimlerini paylaşacağı blog’una büyük bir ilgi gösterdi. Bu arada bu bir yıl boyunca blog’una yazı yazmak için bir dizüstü bilgisayar ve sadece aranabilen bir mobil telefonu olduğunu hatırlatmamız gerekiyor. Bu iki elektrikli aleti şebekeye bağlanmadan geçireceği bir yıl boyunca ya rüzgar enerjisi elde etmek için kurduğu değirmenine ya da bisikletiyle onlarca kilometre yol yaparak ziyaret ettiği bir arkadaşına başvuruyordu. Arkadaşları ve ailesi onu hep destekledi ama maalesef kız arkadaşı bu tür bir yaşamı benimsese de böyle bir deneyimi kaldıramayıp onu yarı yolda bıraktı.

Onun düşüncesine göre insanlar artık hayatlarında gerçek ihtiyaçlarının ne olduğunun farkında olmadan gerekli gereksiz sürekli bir tüketim çılgınlığına bürünmüş durumdalar. Ve birçoğu bunu yaparken aslında satın aldığı ürünler için başkalarının nasıl bedeller ödemek zorunda kaldığının yeterince farkında değil.

“Eğer kendi yiyeceğimizi yetiştirirsek, en ufak bir parçasını ziyan edemeyiz. Eğer kendi masa, sandalyemizi yaparsak, canımız sıkıldığında bir kenara fırlatıp atamayız. Eğer suyumuzu içebilmek için temizlemek zorunda kalırsak, içine başka pisliklerin karışmasına göz yumamayız.” 

Yukarıdaki argümanlar aslında eşyalara verilen değerin aslında harcanan emekle alakalı olduğunu düşündürmüyor mu? Çaba harcayarak elde ettiğimiz şeyler, kolay yoldan para vererek alınanlardan çok daha değerlidir..

Mark kendisine birçok kişinin kendisine yakıştırdığı gibi, bir anti- kapitalist olarak görmüyor. Aslında kendisine hiçbir şeye karşı olarak isimlendirilmekte istemiyor. O sadece sürdürülebilir bir hayatın mümkün olabileceğini dünyaya kanıtlamak istiyor.

“Eğer bu tüketim çılgınlığı ve beraberinde getirdiği  çevre tahribatı mutluluk getirseydi,  o zaman bir nebze anlamlı olabilirdi. Ancak bütün bulgular bunun tersini gösteriyor. Yani daha fazla para daha fazla mutluluk getirmiyor.” 

Bu seçtiği yaşam biçimi Mark’ın hayatında çokda olumlu gelişmelere neden olmuş. Parasız yaşamı seçtiği o dönemde daha çok arkadaş edinmiş, daha az hasta olmuş, ve kendini asla olmadığı kadar formda hissetmiş. Ancak bu biçimde tek başına yaşamayı aslında herkese önermiyor.

Mark Boyle, parasız geçen yılının ardından bir de kitap yazmış. Adı  ‘Meteliksiz‘ . Bu kitabı ile kendisiyle benzer hedefleri olan kişilere, düşüncelerini anlatmayı hedefliyor. Kişisel macerasının ötesinde enerjinin aşırı tüketimine, yerel ticaretin önemini yitirmesine, para nedeniyle insan ilişkilerinin geri planda kalmasına itiraz ediyor. Bu nedenle onun hareketi, felsefi yönüyle insanlık için başka türlü bir yaşam mümkün derken, kitabı da gündelik hayata dair detaylı açıklamalar içeriyor.

Derleyen: Sibel Çağlar

4 comments

  1. Parasız yaşamak tabii ki mümkün. Bedeli ise şu an sahip olduğumuz bir çok konforu gözümüzü kırpmadan ardımızda bırakmak. Buna cesaret edebilenler gerçekten yaşadıklarının farkına kolayca varabilir.

  2. Paraya tapmak veya karşısında olmak birbirinden çok farklı şeyler değil aslında. Paran olduğunda ne yapıyorsun? Maddi anlamda istediğin her şeye sahip olabiliyorsun. Burda irade devreye giriyor. Ne kadar açgözlüsün? Para seni test ediyor. Kullanıyorsun onu harcıyorsun. İhtiyacın olmayan şeyleri alıyorsun çünkü neye ihtiyacın olduğunu sen de bilmiyorsun. Sonra bir suçlu arıyorsun o da para oluyor. Kağıt parçasını suçluyorsun veya buna benzer-şeytanları suçluyorsun. Çünkü seni baştan çıkarıyorlar. Kağıt parçaları, görünmez yaratıklar. Ne kadar anlamsız sürekli dışarda aramak. Açgözlü olduğunu kabul etmemek, iradeye sahip olmamak ve sorumlu hissetmemek.
    Parayı hayatından çıkarmak şeye benziyor, birine aşık olursun ya, hep onu düşünürsün ya da umutsuz olur şehiri bile terkedersin ama asla ona kayıtsız kalamazsın…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir