Titicaca, Bolivya ile Peru arasında sıkışıp kalmış bir göl. Tabii açıdan çok zengin olan bu göl, yerel kültürleriyle ve bu kültürlerin yaşam şekilleriyle de dünyadaki herkesi kendine hayran bırakıyor.
Venezüela’daki Maracaibo Gölü’nden sonra Güney Amerika’nın en büyük tatlı su gölü; Titicaca. Göl yaklaşık 8 bin 300 kilometrekare büyüklüğünde ve deniz seviyesinden 3810 metre yüksekliğinde; bu özelliğiyle aynı zamanda dünyanın bu yükseklikteki en büyük gölü. Gölün etrafındaki yerleşim merkezlerinden en büyüğü, Peru tarafındaki Puno kenti. Bolivya tarafındaki ise daha küçük olan Copacabana…
25 nehir tarafından beslenen gölü çevreleyen Titicaca Havzası, çevresindeki yüksek dağlarla birlikte eşsiz bir manzara sunuyor ziyaretçilerine.
Uros efsaneleri ve adada yaşam hikayesi
Günümüzde gölün en dikkat çekici yanı, üzerinde bulunan onlarca yüzen ada ve o adaların üzerindeki geleneksel yaşam. Bu yüzen adaların çoğu, gölün Peru tarafında yer alıyor ve adacıklara daha çok Puno kentinden binilen teknelerle ulaşılıyor. Bu adacıklarda yaşayanlara `Uros` deniliyor. Bir efsane Uros yüzen adacıklarının, ilk olarak istilacı İspanyol generali Pizzaro`nun gazabından korunup saklanmak amacıyla yapıldığını söylüyor. Öyle ki; gerçek Uros kanı taşıyan yerliler, suyun dondurucu soğuğundan etkilenmez ve asla boğulmazlarmış. Karaya çıkmayı sonraki yüzyıllarda reddeden gerçek Urosluların 1959 yılında son bir yaşlı kadınının ölmesiyle de tarihten silindikleri belirtiliyor. Elişçiliğiyle ünlü Uroslar`ın yerinde, bugün yüzen adalarda Aymara ve Keçhua yerlileri yaşasa da bugün onlara da hala “Uros” denmeye devam ediliyor.
Bir başka efsane ise; Uros kabileleri Pre-İnka dönemi yani İnka öncesi topluluklarından. Ancak bu kabilelerin tarihinde İnkaların önemi oldukça fazla. Çünkü yayılmacı ve savaşçı İnkalar’ın Titicaca’ya gelişiyle bu kabileler sazdan yaptıkları adalara göç etmişler. Bir sahil kabilesi olan Uroslar böylelikle bir ada topluluğuna dönüşmüşler. Derin bir göl olan Titicaca’nın bazı sığ bölümleri Uroslar’a yaşam alanı sağlamış. Ancak İnkalar’dan kaçamayan şanssız Uros kabileleri ise esir alınmış ve İnka şehirlerinde köle olarak çalıştırılmış…
Öyle ya da böyle koyu mavi ve soğuk suları ile birlikte yükseklik nedeniyle soğuk olan iklim burada yaşamayı zorlaştırsa da Uros kabileleri binlerce yıldır bu gölü kendilerine yurt edinmişler. Bugün göl üzerinde bulunan toplam 41 adanın 25’i üzerinde yaşam var.
Titicaca Gölü’nde yetişen ve Totora adı verilen bitkilerin kargılarını çapraz olarak bir araya getirerek büyük sazlıklar oluşturan Uroslar, bu adacıkların üzerinde basit kulübeler de inşa etmişler. Totoranın sağlam kökleri ihtiyaca göre yanıt vermiş. Kimi zaman İnkaların faaliyetlerini izlemek için sazdan gözetleme kuleleri yapılmış kimi zaman bitkinin kökleri üzerine ev yapılan en üst tabaka desteklenmiş. Ama her daim bu adalardaki kamış her işe yaramış: Örneğin adacıklardaki evler de, yatılan yataklar da kamıştan yapılmış. Yiyecek olarak da kalsiyum açısından zengin olduğu için, hala bu kamıştan faydalanıyorlar.
Bu sazlıklarda yaşamanın pek çok kuralı da zaman içerisinde oluşmuş. Örneğin adaların üzerinde dikkatli yürümek gerekiyor; ince noktalarda ayaklar birden göl suyunun içerisine dalabiliyor. Ayrıca her ne olursa olsun ateşe dikkat etmek gerekiyor. Her an yangın çıkabilir. Yemek pişirmek için; ateş, sazların üzerlerine yerleştirilen taş yığınlarının üzerinde yakılsa bile, oldukça dikkatli davranılıyor.
Titicacalı adalılar, adaların hareket kabiliyetinden dolayı, komşularından gelen herhangi bir tehdit olduğunda sorun olan yerden demir alıp uzaklaşarak yüzyıllardır böylece hayatlarını sürdürmüşler. Ancak bugün adalar üzerinde bu zor yaşamı hala devam ettirmelerinin nedeni neredeyse yalnızca turizm. Dünyadan pek çok turist geliyor bu adacıklara. Onlarsa normal yaşamlarını devam ettiriyorlar ya da gibi görünüyorlar…
Bugün o çevredeki en büyük ada Tribuna. Bu adada ise yalnızca 10 aile yaşayabiliyor. Daha küçük olanlar ise 30 metreye kadar düşebiliyor ve bu boyuttaki bir adada sadece 2-3 aile yaşayabiliyor… Yaşam olan 25 adada yalnızca bir ilkokul ve bir poliklinik var. Dolayısıyla ilköğretimlerini tamamlayabilen çocuklar daha ileri eğitim için anakaraya gitmek zorundalar. Ve artık birçok sakin artık Puno’ya yerleşmeye başlamış. Geleneksel yaşam şekilleriyle Uroslular, İnkalarla başa çıksalar da sanırız, modern yaşamın dayattığı birtakım gerçeklerden kaçamıyorlar. Yüzyıllardır karaya yerleşmeyi reddeden Uroslular yavaş yavaş karanın yolunu tutuyorlar.
Titicaca gölü 1978 yılında “Titicaca Ulusal Rezervi” adı altında koruma altına alındı. Bugün gölde bulunan 37 bin hektar civarındaki sazlıklar en önemli doğal miraslardan biri sayılıyor. Sazlıklarının yanında Titicaca Gölü’nde koruma altına alınan 60’ın üzerinde yerli balık ve kuş türüyle 18 amfibi de bulunuyor. Her açıdan zengin göl havzası, Uros halkının yaşamı ve kültürü yanında zengin hayvan ve bitki çeşitliliği ile de dikkat çekiyor.
Uros kabileleri İnkalardan kaçmak için bu yüzer sazlıkları yapmışlar. O zamandan bu yana da adaların hareket kabiliyetinden dolayı, komşularından gelen herhangi bir tehdit olduğunda sorun olan yerden demir alıp uzaklaşarak hayatlarını böyle sürdürmüşler. Bugünse hala bu adalarda bulunmalarının esas nedenini turizm oluşturuyor. Dünyanın pek çok yerinden turist Peru’ya gittiğinde mutlaka bu adacıkları da ziyaret ediyor.
Titicaca Gölü’nde yetişen ve Totora adı verilen bitkilerin kargılarını çapraz olarak bir araya getirerek adacıklar oluşturan Urosların tüm eşyaları da bu kamışlardan oluşuyor: Evleri, yatakları… Yiyecek olarak da kalsiyum açısından zengin olduğu için, yine bu kamıştan faydalanıyorlar. Ama hayatlarını var eden kamış aynı zamanda oldukça tehlikeli, öncelikle üzerinde dikkatli yürümek gerekiyor; ince noktalarda ayaklarınız göl sularına girebiliyor. Ama en büyük tehlike ateş! Yemek pişirmek için; ateş, sazların üzerlerine yerleştirilen taş yığınlarının üzerinde yakılsa bile, oldukça dikkatli davranılıyor.
Yazı: twitter.com/cihandem