Diyelim ki uzun süredir masanızın başında ders çalışıyorsunuz veya bir süredir derin bir mesele üzerinde ciddi ciddi düşünerek oturuyorsunuz. Dersinize konsantre olmakta zorluk çekiyorsanız veya düşündüğünüz mesele üzerinde hâlâ net bir karara varamadıysanız haydi biraz yürüyelim. Çünkü biliyoruz ki biraz hareket size çok iyi gelecek!
HAREKETTE BEREKET
Bu dünyada sinir sistemi taşıyan canlılara baktığımızda insanlar dahil tamamının ortak bir özelliği olduğunu görürüz. Bitkilerle bizi de birbirimizden ayıran bu önemli özellik harekettir. Gerçekten de canlılar aleminde bedensel harekete ihtiyaç yoksa sinir sistemine de ihtiyaç yoktur. Fakat beden hareketi söz konusu olduğunda artık hem o hareketleri amaca göre kontrol edecek hem de hareket sırasında iç ve dış çevreyi dikkatli bir biçimde izleyebilecek özel bir iletişim sisteminin varlığı kaçınılmaz bir gerekliliktir. Başta ağrı olmak üzere canlının hareketli hayatını mümkün kılacak tüm kontrol mekanizmaları sinir sistemi dediğimiz yapıda bir araya gelmiş durumdadır. Başka bir deyişle, sinir sistemi hareketli bir yaşam için vardır.
Beden hareketi, özellikle insanlarda, sinir sisteminin değişik düzeylerde kontrol etmesi gereken karmaşık bir faaliyettir (düğme iliklerken neler çektiğimizi hatırlıyorsunuz değil mi?). Sinir sistemi sadece bedenimizi hareket ettiren kaslarımızı kontrol etmekle kalmaz bütün vücudumuzdaki kaslardan yapılan hareketlerin gidişatı ve sonuçları hakkında her an yoğun bir bilgi akışı alır. Vücudumuzdaki kaslarda bulunan çeşitli algılayıcılardan her an beyne akan milyarlarca bitlik veri beyin tarafından an be an işlenmek durumundadır.
Bu veriler beynimize iletilirken karmaşık yollardan ve ara duraklardan geçer. Kaslardan elektrik sinyalleri halinde doğan atımlar önce sinirlerle omuriliğe, oradan yukarı beyin sapına, oradan biraz daha yukarıdaki talamusa ve en nihayetinde şuurlu algılama işlerinin yürütüldüğü en tepedeki beyin kabuğuna kadar iletilir. Gelen elektriksel bilgi, saydığımız duraklardan yeni bir hücre grubuna aktarılarak ilerletilir. Bu seviyeli aktarım sayesinde beyin kabuğumuz, yani bilincimiz, ancak kendisine gerekecek kadar bilgiyi bilinçli olarak algılar ve gereksiz bilgilerin zihnimizi işgal etmesini engeller.
HAREKET UYANDIRIR
Beyin sapındaki durağımızda oldukça önemli bir yapı çıkar karşımıza. Ağsı oluşum anlamına gelen “retiküler formasyon” adıyla andığımız bu yapı, beyin sapı dediğimiz bölümde bulunan milyonlarca dallı-budaklı hücreden oluşmuş oldukça karmaşık bir sinir hücre şebekesidir. Bu şebekenin en önemli işlerinden biri, beynimizin bilinçle ilgili bölgelerini gün içinde uyanık tutmaktır. Eğer bu bölge, yukarıya, yani beyin kabuğuna sinyaller göndermeyi keserse bilinçli algılama diye bir şeyden bahsetmemiz mümkün olmaz; zira beyin kabuğunun neredeyse bütün faaliyeti, buradan gelecek uyarıcı sinyallere bağlıdır. Mesela “koma” dediğimiz ağır durum, çoğu zaman bu uyarıcı sinyallerin beynin üst bölümlerine ulaşmasını engelleyen hasarlardan dolayı meydana çıkar.
Az önce konuştuğumuz gibi hareketlerimizin sonucunda vücudumuzdan beynimize doğru gönderilen “geri bildirim” bilgisi, öncelikle bu ağsı oluşum hücrelerine uğrar. Buraya uğrayan sinyaller sadece bedenden gelen sinyaller de değildir elbette; bedene “hareket emirlerini” götüren ve beyin kabuğumuzdan çıkan sinirlerin birçoğu da burada bir “mola” vererek yeni sinir hücrelerine aktarılır. Bu molalar aslında önemli bir amaç içindir: beyinden bedene giden hareket emirleri ve bedenden gelen hareket geri-bildirim bilgileri, ağsı oluşumda bulunan ve beyin kabuğunu uyararak onu (yani bizi) uyanık tutan özel sinir hücrelerinin faaliyetlerini arttırır. Yani bedenimizde gerçekleşen her hareket, bilincimizin biraz daha uyanık hale gelmesini sağlar. Onun için beyin sapından yukarı veya aşağı yönde ilerleyen neredeyse tüm veriler, işte bu karmakarışık şebekeye uğramak durumundadır. Zira ister göz-kulak gibi özel duyu organlarıyla olsun isterse kaslardan gelen “derin duyularımız” olsun algılanan bütün duyusal değişimler ancak beyni “uyardıkları” oranda algılanabilir ve beyin tarafından işlenebilir. Yani, özetle, bu ağsı oluşuma bilincin “giriş kapısı” diyebiliriz.
Artık mesela gece uykudayken neden bir sarsıntı, kuvvetli bir ses veya ışık gibi “uyaranlarla” uyanabildiğimizi sanırım biraz daha iyi anlayabiliyoruz. Uykuda bile aktif olan ağsı oluşum sayesinde belli bir şiddetin üzerindeki uyaranlar, hemen beyin kabuğunu (yani üst yöneticiyi) uyandırarak bedeni uygun tepkileri vermeye hazır hale getirir. Başka bir deyişle, beynimizi ve bilincimizi uyandırır.
Denemek en iyisi!
Bu sistemin nasıl çalıştığını gayet kolay bir şekilde test edebiliriz. Bu yazıyı bir süredir hareketsiz olarak okuyorsunuz. Öncelikle uyanıklık ve dikkat düzeyinizi öznel olarak bir kontrol edin. Ardından çok basit bir kültür-fizik egzersizi yapın. Örneğin, ayağa kalkın, ellerinizi başınızın üzerine, tavana/gökyüzüne doğru uzatın, biraz gerinin, ayak uçlarınızda üç-dört kez yükselin, kollarınızı iki yana açarak derin bir nefes alıp sonra nefesinizi verirken tekrar yukarı kaldırın ve bunu üç-beş defa tekrarlayın (daha başka basit hareketler de aynı işi görecektir). Bu yaklaşık yarım dakika süren egzersizden sonra yerinize oturup yazıyı okumaya devam edin. Uyanıklık ve dikkat düzeyinizde bir farklılık oluştu mu?
Özellikle uzunca bir süredir hareketsiz oturuyorsanız bu basit deneyin etkisini daha dramatik bir biçimde fark edeceksiniz. Basit birkaç fiziksel hareket, zihinsel uyanıklığınızı arttırmakta oldukça etkilidir ve artık bunun fizyolojik nedenini de biliyorsunuz. (Sevgili hocalar, konuşmacılar, uzun derslerden/konuşmalardan bunalan öğrencilerinizi nasıl daha uyanık ve dikkatli hale getirebileceğinizi artık biliyorsunuz. Arada bir sınıfı kısa bir süreliğine biraz hareketlendirebilirsiniz!) Elbette hareket etmenin kalp ve dolaşım sisteminiz üzerindeki etkileri de bu sonuçta önemli rol oynar.
HER GÜN BİRAZ HAREKET
Modern şehir yaşamının yeni rutinleri bedenimizin donanımıyla pek uyumlu değil. Özellikle uzun süre oturarak ve hareketsiz bir şekilde yapılan (bilgisayar başında çalışma, ders/konferans dinleme, uzun toplantılar gibi) faaliyetler, zihinsel uyanıklığımızı ve dikkatimizi toplamamızı zorlaştırıyor. Fakat artık yapılması gerekeni biliyoruz: biraz hareket edeceğiz. Günlük hayatta buna her zaman fırsat bulamasanız bile eldeki fırsatları iyi değerlendirmenin yanı sıra bu konuda yeni fırsatlar da yaratabilirsiniz. Mesela, arkadaşlarınızla bir yerlerde oturup konuşmak için ayırdığınız zamanın bir bölümünde onları sizinle birlikte yürüyüşe davet edebilirsiniz. Hafif tempolu bir yürüyüş yaparken muhabbet etmeye alıştığınızda oradaki zihinsel uyanıklık eminim epey hoşunuza gidecek ve teknoloji dünyasının efsanevi ismi Steve Jobs’un neredeyse bütün iş görüşmelerini “uzun kır yürüyüşleri” şeklinde yapmayı neden o kadar sevdiğini biraz daha iyi anlayacaksınız.
Bu hareket ihtiyacının tek sebebi beynimizin uyuşması da değil elbette. Bedensel hareketin tüm bedenimizin ihtiyaç duyduğu temel bir biyolojik işlevimiz olduğunu da unutmamalıyız. Tüm bedenimiz hareket etmemiz için yalvarıyor, bu çağrıya kulak vermek, yaşamımızın ileri dönemlerinde sağlıklı, mutlu ve “açık zihinli” bir hayat yaşamak için en temel (ve en kolay karşılanabilecek) gereksinimlerden biri.
Bol hareketli günler diliyoruz!
Sinan Canan
Kaynak: www. nbeyin.com.tr