Sadun Boro: Bir hayalin peşinden gitmek

Sadun Boro ile hiç tanışmamıştık, yani hiç el sıkışmamış, kadeh tokuşturmamış, uzak denizlerden, zorlu fırtınalardan bahsetmemiş, denizin çırpıntı seslerine karışan kahkahalar atmamıştık. Ama Sadun Boro benim için bir masal kahramanıydı, daha doğrusu masal ile gerçeğin iç içe geçtiği o sisli bölgedeydisadun-Bora

Hikaye zamanıydı. İki Sene Mektep Tatili’ni, Robinson Cruseo’yu, İki Çocuğun Devri Alemi’ni her çocuk gibi ben de ezbere bilirdim. Atlas’ı açar, tropik denizlerdeki serüven dolu adaların yerleri hakkında fikir yürütmeye çalışır, sönmeyen yanardağları, sonsuz nehirleri, dans eden insanları düşler, benim yolculuğumun ne zaman başlayacağına dair hayaller kurardım.

O günlerden birinde, daha çocukluğumun hikaye kitaplarını kapatmamışken günlük gazetelerden biri Caddebostan’lı çılgın bir denizcinin Marmara’dan yelkenli bir tekne ile yola çıkıp dünyanın etrafını dolaşacağını yazıyordu. Havasını soluduğum şehirde tanımadığım bir insan hikayelerden örülü bir evrenden çıkıp ete kemiğe bürünmüş bir gerçeklikte karşıma çıkıvermişti.

Üç koca yıl boyunca Sadun Boro’nun, Oda’nın ve Kısmet’in yolculuğunu seyre koyuldum. Çocuktum. Çocukluğumun asude İstanbul’unda deniz kenarında oturmasak da denizin kokusunu her dakika içimizde hissederdik. Deniz kıyısına her gidişimde Marmara’nın o zamanlar bana uçsuz bucaksız gibi görünen maviliğinde Kısmet’in nerelerde olduğunu düşünürdüm.

Gittiği yerlerden gazeteye ara sıra haberler gönderiyordu. Uzak bir akrabadan mektup bekler gibi bazen haftalar, bazen aylar boyunca gazetede Kısmet’le ilgili yeni bir haber çıkmasını bekledim. Cebelitarık’tan Atlantik’e geçtiğini, Karayip adalarında teknesine bakım yaptığını, Panama kanalından Pasifiğe çıktığını gazeteden okudum. Dünyanın en gezgin kedisi Miço ile tanıştım.

Kısmet’in köpekbalıklarından, tayfunlardan, yamyamlardan, korsanlardan, sinsi kayalıklardan uzak kalması için, aşina yıldızların hep yol göstermesi için geceler boyu dua ettim.

Galapagos adalarını, Fiji’yi, Tonga’yı ve adını ilk defa duyduğum bir çok ülkenin varlığını bu yolculuk sayesinde öğrendim, hepsini kendi dünya haritamda ayrıntılarıyla işaretledim. O topraklarda yetişen lezzetli meyveleri, rengarenk balıkları, bilumum acayip mahlukatı, oralarda yaşayan insanlara dair hikayeleri Sadun Boro’nun notlarından okudum.hürriyet

Kısmet yolculuğuna devam ederken dünya dönüyor ve ben de büyüyor, çocukluğumun hikaye kitaplarından uzaklaşıyordum. Sadun Boro yola çıkalı iki senden uzun bir zaman geçmiş, 1968 baharı gelmişti. Kısmet’in Akdeniz’e dönüp Türkiye’ye yaklaşmaya başladığı günlerde gazetelerde Kısmet haberleriyle beraber Avrupa’dan isyan haberleri çıkmaya başlamıştı. Paris’te öğrenciler sokaklara çıkmışlardı, kaldırım taşlarının altındaki kumsalları arıyorlardı. Gazete başlıklarında ayaklanma haberleri ile Boro’ların haberleri yan yanaydı.

Kısmet’in İstanbul’da karşılanışı muhteşem oldu. Dünya çevresinde 30 000 mile yakın köpükten bir iz bırakan Kısmet  ulusal bir kahraman gibi karşılandı, dün gibi hatırlarım.

Sadun Boro’nun bu ilk dünya seferi öncesi ve sonrası olmayan benzersiz bir olay olarak Türkiye’nin denizcilik tarihine geçti.  Daha sonra tek tük yapılan dünya seferlerin hiç biri Boro’larınki  gibi bir heyecan yaratmadı. Sadun Boro da medyatiklikten uzak, sade bir yaşamı seçip Gökova’ya yerleşti, denizden hiç kopmadı ve yıllarını Gökova’nın korunması mücadelesine verdi. Paris’te başlayan fırtına da bir süre sonra yavaşladı, bitti sanıldı ama aslında hiç eksilmedi.

Nedense zihnimde 1968 bahar aylarına dair Kısmet’in dönüş yolculuğu haberleri ile Paris öğrenci isyanı haberleri iç içe geçmiş. Kısmet İstanbul’a yaklaşırken, bölük pörçük hatırladığım kadarıyla aynı anda Avrupa’da bir şeyler oluyordu. Henüz olup biteni tam olarak yerli yerine oturtacak yaşta değildim.

Seneler sonra yine Sadun Boro sayesinde kafamdaki bazı taşlar yerine oturdu. Sadun Boro’nun Kısmet öncesi denizle ilişkisini anlattığı  kitabı “ Bir Hayalin Peşinde”yi okuduğumda 1968 baharını benim için özel ve unutulmaz kılanın ne olduğunu anladım. Sadun Boro hayatın önüne serdiği bir çok maddi imkanı teperek hayalinin peşinden gitme kararlılığını göstermişti.  Bir masal dünyasının kapısından geçerek yalın gerçekle masal arasındaki aşılmaz sanılan mesafeyi yok etmişti. Bana daha önce ancak muhayyilede kurgulanacak bir serüvenin bu dünyada gerçek olabileceğini hissettirmişti. 68 baharında genç insanların peşine düştükleri de böyle bir şey değil miydi?

Sadun Boro’nun kitabının başlığı belki de 1968’de içinde yaşadıkları soğuk gerçeklik dünyasının ötesinde başka bir dünyanın mümkün olduğunu haykıran gençliğin, yani gerçekçi olup imkansızı talep edenlerin hikayesine de pekala uygun düşmüyor mu?

Sadun Boro’nun kitapları:

·      Pupa Yelken – Kısmet’in dünya seyahati, Denizler Kitabevi

·      Bir Hayalin Peşinde – Yarım asır evvel bir Atlantik serüveni, Denizler Kitabevi

·      Vira Demir – İstanbul’dan İskenderun’a denizciler için rehber, Denizler Kitabevi

·      Kısmet’in Dümen Suyunda – Karadeniz, Akdeniz Sahillerimiz, Ege, İyon denizi ve Adriyatk gezileri, Denizler       Kitabevi

·      Yeni Dünya’ya Fora Yelken – Kısmet’in Atlantik ve Amerika seyahati , Denizler Kitabevi

Mahmut Boynudelik – yesilgazete.org

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir