İnsanların neden kaya resimleri çizdiklerini ve bizlere ne anlatmaya çalıştıklarını hiç düşündünüz mü?
İnsanlar üşüdüler, oysa etrafta dolaşan köpekler üşümüyordu ya da kurtlar, inekler, ayılar. Derilerin işe yaradığını gördüler ve derilerden giysiler yaptılar.
Kış geldi, acıktılar ama yiyecekleri bitmişti. Bir sonraki kış için yiyecek biriktirmeleri gerektiğini anladılar. Bunu anlayana kadar binlerce insan ölmüştü.
Yiyecekleri biriktirdiler, ama yaz aylarında sıcaktan bozuldu, kış aylarında ise soğuktan dondu.
Bir yerlerde saklamak gerektiğini fark ettiler, toprağın altına gömdüler. Bunu öğrenene kadar da binlerce insan ölmüştü.
Önce etleri çiğ yiyorlardı, bu çeşitli hazımsızlık problemleri yaratıyor, dişlerini erken kaybetmelerine ve sağlıklarının bozulmasına neden oluyordu. Ormanda çıkan bir yangınla muhtemelen tesadüfen pişmiş et yediler, böyle beslenmenin çok daha kolay ve lezzetli olduğunu anladılar.
Tesadüfen ateşi keşfeden insan pişmiş et yemeğe başlayarak, hem türünün daha uzun yaşamasını sağladı, ateşin başında toplanarak ısındılar ve hem de mağaralarda ya da açık alanlarda gece vahşi hayvanlardan kendilerini ateş sayesinde korumayı başardılar. Bu keşfedilene kadar yine yüz binlerce insan ölmüştü.
Hangi bitkileri yiyeceklerini, hangi suyu içeceklerini tecrübe ettiler. Gökyüzünü izleyip takvimler geliştirdiler, mevsimlerin ne zaman değişeceğini anlayıp hazırlıklarını bu yönde yaptılar.
İnsanlık tarihi keşifler ve ödenen ağır bedellerle dolu. Aynı bedelleri tekrar tekrar ödememek ve her seferinde en baştan başlamamak için çok önemli bir teknik (içgüdüsel) kullanılmıştır; Tecrübenin geleceğe aktarılması…
Babadan oğula (anne babadan çocuğa), toplumdan bireye ve sanatı kullanarak öğrenilen bilgiler geleceğe aktarıldı.
Mağara duvarlarına ve taşlara çizilen resimler, kazınan yazılar.
Geliştirilen işaret ve sesler.
Destanlar, şiirler, romanlar, öyküler, oyunlar.
Tıp kitapları, kutsal kitaplar, bu tekniklerden bazıları.
Böylece birikim hep aktarıldı ve geliştirildi. Bugün oturduğumuz sandalyede 4 milyon yıllık bir insanlık birikimi ve emeği var.
Kaya resimleri de bilginin geleceğe aktarılması için kullanılan tekniklerden biridir. Türkiye’de 20.000 civarında kayaüstü resmi vardır.
Atalarımız kan ve kireç karışımıyla mağaralarda resimler yapmışlardır. Bu karışım kayaya işler denir ve işlemiştir de. M.Ö 16.000 – M.Ö. 1000 yıllarında yapılmış resimler günümüze kadar gelebilmiştir.
Bu resimlerde keçi, kaplumbağa gibi figürler kullanmışlar. Vahşi hayvanları avlama teknikleri veya çeşitli tıp tekniklerinin uygulandığını gösteren resimler de bulunmuştur. Sanatsal bir hobi olarak yapılan, hayallerin ve zaman zaman korkuların dışa vurumlarını simgeleyen resimlere de rastlanmıştır.
M.Ö. 12.000 yıllarında insanlar 7-8 kişilik komünler şeklinde yaşıyorlardı ve ortalama ömürleri 22-24 yıldı.
Bilginin kuşaktan kuşağa aktarılması sayesinde büyük insanlık yürüyüşünün geldiği nokta hayranlık verici ve göz kamaştırıcıdır. Bugün artık uzayı, okyanus diplerini, magmaları araştırıyoruz, tıp bilimi her gün yeni bir buluşla karşımıza çıkıyor, insan ömrü ortalama 75 yıla çıktı…
Şu an sahip olduğumuz ve bize en basit gelen şeyler için bile bedel ödendi, o halde bilgi yalnızca bize ve bugüne ait değil geçmişe ve geleceğe de ait…
Deniz KARTAL
Ocak 2013
Gezginler Kulübü (www.gezginlerkulubu.org)