Ortaçağ’a kadar bir kenti savunmanın en iyi yöntemi adına sur denilen, üst üste binen duvarlar inşa etmekti. Kent, yüksekliği 10 metreyi geçen bu duvarlarla çepeçevre sarıldığında kenti savunan 5 bin asker, 100 bin 150 bin askere karşı bana mısın demeden savaşıyordu. Bir de galip geliyordu üstelik.
Ortaçağ’ın en güçlü sur sistemine İstanbul sahipti. İstanbul’un etrafını kesintisiz bir hat boyunca 19,5 kilometre dolanan bu surların 400’e yakın kulesi ve 45 kapısı vardı. Kara, deniz ve Haliç olmak üzere üç bölümden oluşuyorlardı. Ve her bir bölümün kendine göre bir savunma mantalitesi vardı. Mesela surların en güçlü olduğu bölüm Kara surlarıyken en güçsüz olduğu bölüm deniz ve Haliç surlarıydı. Bu surlarda deniz zaten önemli bir savunma yapısı oluşturduğundan 8-10 metrelik bir sur yüksekliği bu alanları korumaya yeterli oluyordu. Ama Kara surları için durum böyle değildi. Kara surları hendek, iç sur ve dış surdan oluşan 3’lü bir savunma sistemi ile çelik gibi korunup; 5632 metrelik bir hat boyunca Yedikule’den Haliç’e kadar uzanıyordu.
Kara surlarına açılan kapılar aracılığıyla, şehrin dışarı ile bağlantısı sağlanıyordu. Bu kapılar kullanım tarzlarına göre sivil ve askeri olmak üzre ikiye ayrılıyordu. Sivil kapılar halkın günlük rutin işleri için kullanılırken; askeri kapılar askeri amaçlarla kullanılıyordu. Osmanlı zamanında askeri kapılara gerek duyulmadığı için askeri kapıların büyük çoğunluğu duvarlar örülerek kapatılmıştır. Ama kara surlarının kapılarının büyük çoğunluğu hala ayaktadır.
Günümüzde kara surlarının toplam 11 kapısı vardır. Bu kapılardan bazıları Bizans döneminden kalmış bazılarını Osmanlı zamanı açılmıştır. Kapılar adlarını Edirnekapı’da olduğu gibi ya gittikleri yoldan; Mevlevihanekapı’da olduğu gibi ya civardaki ünlü bir yapıdan; Belgradkapı’da olduğu gibi ya civarda yaşayan semt ahalisinden; ya da Eğrikapı’da olduğu gibi şeklinden almıştır. 11. kapı olan Sonkapı 1990’larda açıldığından tarihi bir hüviyete sahip değil.
Aşağıdaki yazı, Yedikule’de bulunan 1. Askeri Kapı’dan başlayıp Eğrikapı’da son bulan tarihi sur kapılarını bir gezi rotası dahilinde tanıtıyor. Kimi kapılar birbirlerine çok yakın olup bazı kapılar arasındaki mesafe ortalama 1 kilometreyi buluyor. Nihayetinde 1 numaralı kapıdan 10 numaralı kapıya erişmeniz 5632 metrelik bir seyahati göze almanız demektir. Gezi rotasında sadece surlar ve sur kapıları hakkında değil; kapı civarında görülmesi gereken tarihi yapılar hakkında da bilgi veriliyor.
1 – Örülmekten kurtulmuş bir kapı: Birinci askeri kapı
Adı üzerinde Bizans’ın askeri amaçlar için kullandığı kapıdır. Tüm güzergah boyunca illaki görülmesi gereken tek askeri kapı bu. Çünkü askeri kapıların büyük çoğunluğu hem Osmanlı zamanında gerek duyulmadığı için duvar örülerek kapatılmıştır hem de askeri kapılar sivil kapılara nazaran daha küçük olup, dikkat celbeden mimari özellikler göstermezler. Askeri kapıların hüviyeti konusunda bir fikir edinebilmek için görmekte yarar var.
Kapının, Birinci askeri kapı olarak adlandırılmasının nedeni, kara surlarının başladığı noktada bulunan ilk askeri kapısı olmasıdır. Kapının üzerinde, kabartma şeklinde bir Hz.İsa monogramını görmek mümkün.
Kapının içinde bulunduğu Botanik Parkı üzerinden sur boyu ilerlenerek surların en görkemli kapısı olan Altınkapı’ya ulaşırsınız.
2 – Surların en görkemli kapısı: Altınkapı
Tamamıyle Marmara Adası mermeri ile kaplı, iki kuleli, üç geçişli olan bu kapı İstanbul Surları’nın en görkemli kapısıdır. Bizans’ta zafer kazanan imparator ve komutanlar göğüslerini kabartarak şehre bu kapıdan girerlerdi. Altınkapı olarak adlandırılmasının nedeni vakt-i zamanında altın yaldızlarla bezeli olmasından kaynaklanır. Yine vakt-i zamanında kapının görkemini artırmak için kapının üzerinde bir takım heykeller ve kabartmalar bulunuyormuş. Kuzey kulesinin köşesinde görülen bir kartal kabartmasının haricinde günümüze intikal eden başka herhangi bir kabartma ya da heykel bulunmuyor.
Kapının girişi, Yedikule Mezarlığı’nın içinde, otların arasında kalmıştır. Kapının heybetine Yedikule Zindanları’nın avlusundan da tanıklık edilebilir.
Bir de unutmadan Altınkapı, çıplak bir arazide kendi başına duran bir zafer takı olarak yapılmıştı. Günümüzdeki bir nevi otoyol gişe kapılarına benzetebiliriz. Altınkapı şuan ki surlarla bitişik görünümüne 413 yılında ulaştı. 2. Theodosius zamanında kara surları genişletilince, Altınkapı da surlarla birleştirildi.
Altınkapı’dan yaklaşık 100 metre ileride Yedikule Kapısı bulunuyor.
3 – Bir Türk kapısı: Yedikule Kapısı
Kimi sanat tarihçileri bu kapıyı biçim ve mimari açısından tam bir Türk eseri olarak değerlendirir. Delil olarak da kapı üzerinde bulunan 3. Ahmet dönemine ait kitabeyi gösterirler.
Kapının Bizans döneminde açılmış olmasının en önemli kanıtı kapı üzerinde yakın döneme kadar görülen bir Bizans simgesi olan kartal armasının bulunmasıdır. Ama kapı 3. Ahmet döneminde yeniden yapılmıştır. Kapı adını yakınında bulunan Yedikule Zindanları’ndan alıyor. Bu kapıdan içeri girilince sağ tarafta Yedikule Zindanları’nın kuleleri görünüyor.
Yedikule Kapısı’ndan tekrar çıkınca surlar boyunca bostanlar görünecek. Marul, lahana, soğan gibi sebzelerin yetiştirildiği bu bostanlar Mevlanakapı ile Topkapı arasına kadar yaklaşık 3 kilometre boyunca kesintisizce devam eder.
Bu bostanlar, bir zamanlar hendekti. Geçilmez denilen kara surlarının ilk savunma hattını oluşturuyordu. 8 metre derinliğinde 20 metre genişliğinde olan hendekler, İstanbul kuşatıldığı zamanlar suyla dolduruluyordu. Kenti kuşatan askerler surlara ulaşabilmek için ilk önce bu hendekleri geçmek zorundaydılar. Geçmeye çalışana kadar da Bizanslı askerler tarafından ok yağmuruna tutuluyorlardı.
Bostanları takip ederek sur boyunca yürüdüğünüzde kara surlarının üçlü savunma hattını net olarak görebilirseniz. Bostanların hemen gerisinde uzanan yaklaşık 8,5 metre yüksekliğe sahip olan surlar dış surlardır. Bu surlarda her 60 metrede bir, bir kule bulunur. Dış surun arkasındaki daha yüksek olan surlarsa iç surlardır. İç surlara kentin ana suru da diyebiliriz. Çünkü teknik anlamda en güçlü en donanımlı surlar bu surlardır. 12 metre yüksekliğe sahip olup 8 metre kalınlığındadırlar. Her 60 metrede bir, bir kuleyle donatılmışlardır. Fatih’i, İstanbul’un fethi sırasında esas zorlayan surlarda bu surlardır.
Yedikule Bostanları ve Surları boyunca devam eden yürüyüşünüz yaklaşık 500-600 metre sonra, bir başka sur kapısı olan Belgradkapı’da sonlanır.
4 -Belgrad Ormanları’ndan Belgrad Kapısı’na
Osmanlı uzun zaman bu kapıya “Kapalı Kapı” demiş. Çünkü Bizans döneminde takriben 12. yüzyılda kapı örülmüş. Ve yaklaşık 700 yıl kapalı kalmış. 1886 yılında aşağıda bulunan Balıklı Rum Hastanesi’ne geliş gidişi kolaylaştırmak için yeniden açılmış. Kapı adını bu civarda bulunan Belgrad göçmenlerinden alıyor. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Belgrad fethedildikten sonra bir grup Belgrad’lı esir İstanbul’a getirilmişti. Esirlerin esnaf olan kısmı bu kapı civarına yerleştirilmişti. Su yollarından anlayan kısmı ise Belgrad Ormanları’na yerleştirilmişti. Belgrad’lı esirler İstanbul’da iki ayrı noktaya isimlerini vermişler böylece.
Sur kapılarının yanlarında savunma kuleleri bulunur. Kapılar bu savunma kuleleri kullanılarak savunulur. Yedikule Kapısı’nda yoktu ama Belgradkapı’da bu iki savunma kulesini de görmek mümkün. Ama surların bu bölümlerinde yeniden yapılmış bir hava var. Tarih kokmuyor surlar burada. Reklam kokuyor. Kötü restorasyon kokuyor.
Belgradkapı’dan içeri girince kapının sağ ve sol taraflarında merdivenler bulunuyor. Bu merdivenler aracılığıyla surlara çıkabilir, İstanbul’un farklı bir panoramasını Belgradkapı’nın savunma kuleleri üzerinden izleyebilirsiniz.
Bir diğer sur kapısı yaklaşık 500 metre mesafede bulunan Silivrikapı. Yalnız Silivrikapı’ya, bostan tarafından değil de surların iç tarafından, esas İstanbul tarafından Hisaraltı Caddesi boyunca yürüyerek ulaşın. Bostanları, surların yapılarını ve hal-i pür melallerini zaten Yedikule’den Belgradkapı’ya yürürken görmüştünüz.
Hisaraltı Caddesi boyunca yürüdüğünüzde biraz sonra bir cami karşılıyor sizi. Bir Mimar Sinan yapımı olan Hadım İbrahim Paşa Cami. Sinan’ın inşa ettiği güzel camilerden olup, içine girilesi hayran olunası bir camidir. Camiden çıktığınızda karşınızda arz-ı endam eden kapı yoğurduyla ünlü memlekete kapıları açan kapıdır.
5 – Silivri’ye giden yolun kapısı: Silivrikapı
Sur kapılarından bazıları adlarını üzerinde bulundukları yoldan alır. Tıpkı Silivrikapı gibi. Silivri’ye giden yol üzerinde olan Silivrikapı’nın önünde tıpkı Belgradkapı’da olduğu gibi iki savunma kulesi bulunur. Kapının yanında Bizans dönemine ait yaklaşık 1700 yıllık bir imparatorların mezar odası vardır.
Silivrikapı’nın iç tarafında, başınızı yukarı kaldırınca Osmanlıca bir kitabe görürsünüz. Kitabe 1585 tarihine ait olup üzerinde bir gürz bulunur. Gürze ve kitabeye dikkatlice bakın. Lakin, tektirler. Çünkü bu gürz, bir yeniçeri olup sarayda muhafızlık yapan Baltacı İdris Ağa’ya aittir ve eski devirlerdeki müsabakalarda rekor kıran sporcuların spor aletlerini duvarlara asma ádetimizin bugüne kalan tek örneğidir ve yaklaşık 420 yıldan beri Silivrikapı’da asılıdır.
Yine kapının üzerinde 1438 tarihine ait bir Bizans onarım kitabesi var. Bu tür onarım kitabelerine surların birçok yerinde ve bir çok sur kapısında rastlamak mümkün.
Silivrikapı’nın girişinde hikayeleri epeyce ilginç olan iki mezar bulunuyor. Arazi tarafından girişte sağda Elekçi Dede mezarı ve solda Mehmed Haydar Efendi mezarı.
Mezarların kenarından sur boyunca yürüyüşünüze devam edin. İstikametiniz Mevlevihane Kapısı. 600 metre sonra oradasınız ve yürüyüşünüz boyunca yine size bostanlar eşlik edecek. Bostanların ardındaki sur kulelerine harap demek bile harap kelimesine ayıp olur. Durumları vahim. En küçük bir depremde yerle yeksan olacak gibi bir halleri var.
6-Adını tekkeden alan kapı: Mevlevihane Kapısı
Adını sur dışında bulunan Yenikapı Mevlevi Dergahı’ndan alan bu kapıya Mevlanakapı’da denir. Kara surlarını yaptıran 2. Theodosios devrinden kalıp da orijinal yapısını en iyi koruyan bu kapıdır. Bu nedenle bu kapıya bakıp, Bizans döneminden kalan diğer kapıların orijinal hallerini düşleyebiliriz.
Bizanslılar bu kapıya Rus Kapısı diyorlardı. Çünkü Bizans döneminde Eyüp civarına bir grup Rus yerleşmişti. Bu Ruslar daha sonra ayaklanarak İstanbul’a günlük girme hakkı elde ettiler. Ama sadece bu kapıdan!
Mevlanakapı’nın üzerinde bulunan yaklaşık 1 karış büyüklüğündeki haç ve Bizans tamir kitabesi dikkat çekici. Aynı haçtan kapının iç tarafında da var. Bu kapının da iki tarafında savunma kulesi bulunuyor. Girişin sol tarafında kalan kule şu an güvercinlik olarak kullanılıyor. Kapının solunda güvercinlerin beslendiği kuleye çıkabileceğiniz merdivenler bulunuyor. Bir İstanbul panoraması da bu kuleden izleyebilirsiniz.
Yürüyüşünüze yine sur boyunca bostanları takip ederek devam edin. Birkaç yüz metre sonra bostanlar sonlanır, çimler başlar. Arazi artık epeyce eğim kazanmıştır çünkü. Yaklaşık 1 kilometrelik yürüyüş sonrasında İstanbul’un fethi ile sembolleşen Topkapı’ya ulaşırsınız.
7 – İstanbul’un Fethi’nin kapısı: Topkapı
Topkapı, İstanbul’un fethi sırasında tamamen yıkılmıştı, fetih sonrasında yeniden yaptırıldı. Kapı, Türkçe ismini fetih sırasında surları döven bazı top güllelerinin kapı üzerine yerleştirilmesinden dolayı almıştır. 19. yüzyılın ortalarında İstanbul surlarını gezen kimi seyyahlar duvarlara yerleştirilen bu toplardan bahseder. Kapının sağ tarafında İstanbul’un fethi ile ilgili bir kitabe vardır.
Topkapı civarında Mimar Sinan’a ait iki cami bulunur: Arakiyeci İbrahim Ağa Camii ve Kara Ahmet Paşa Camii. Arakiyeci İbrahim Ağa Camii içindeki çinilerle özellikle ilgi çekerken; avlusu medrese olan Kara Ahmet Paşa Camii hem külliye olarak hem de içindeki kalem işlemeleriyle oldukça güzeldir.
İç surla dış surun arasında peribolos denilen, 15-20 metrelik bir koridor bulunur. Bu koridor, kuşatma sırasında askerlerin surlar arasında rahat hareket edebilmesi için özellikle tasarlanmıştır. Fatih Belediyesi’nin Topkapı Sosyal Tesisleri şuan bu koridoru kafe olarak kullanıyor. Yani Topkapı Surları şuan kafe olarak kullanılıyor. Bu tesiste bir çay içebilir, güvenli bir şekilde “peribolos”ta dolaşabilirsiniz.
Topkapı’dan sonra düzlük alan son bulur ve yokuş aşağı, bir zamanlar Lykus Deresi’ne yataklık eden Vatan Caddesi’ne doğru yürümeye başlarsınız. Hendeklerin burada olmamasının nedeni de bu yokuşlu yapıdır zaten. Surların en zayıf noktasıda burasıdır. İstanbul’un Fethi’nde, esas çatışma bu alanda gerçekleşti ve şehre bu civardan girildi. Sur kulelerinden birinin üzerinde Ulubatlı Hasan’ı anan bir levhanın çakılı olması bu yüzden tesadüf değil.
Vatan Caddesi’nden sonra Sulukule Kapısı’na doğru rampa çıkarsınız. Sur boyunca artık size hendekler değil, çimler eşlik eder.
8 – Altından su geçen kapı: Sulukule Kapısı
Ortaçağ’da her kalenin bir su kulesi bulunurdu. Dışarıdan şehre giren suyun surlardan geçisi bu kule aracılığıyla sağlanırdı zira. Suyun gireceği yerden insandan girebileceği için bu geçişin emniyetli olmasına özellikle dikkat edilirdi. Bu emniyeti sağlayan su kulesi burada bulunduğu için kapı, Sulukule Kapısı olarak adlandırıldı.
Sulukule Kapısı, en erken dönem açılan kapılardan ama zamanla küçültülmüş. Hem sivil hem de askeri bir kapıydı. Kapı üzerinde bulunan haç kabartması özellikle dikkate değerdir. Sulukule’nin adını verdiği semt kentsel dönüşüme girmişti 3-5 yıl önce. Dönüşümün bitmesine az bir zaman kalmış. Sulukule artık koleji, sanat akademisiyle lüks bir mekan olmuş.
9 – İstanbul’u Edirne’ye açan kapı: Edirnekapı
Sulukule Kapısı’ndan birkaç yüz metre yukarıda bulunan Edirnekapı, yedi tepeli İstanbul’un 6. tepesi olup en yüksek tepesidir. Tam 76 metre. Taksim Meydanı’nın yüksekliğinin yaklaşık 90 metre olduğunu düşünürsek yedi tepeli İstanbul’un tepelerinin hal-i pür melalini tam anlamıyla anlamış oluruz.
Kapı, adını Edirne yolu üzerinde bulunmasından alıyor. Altınkapı’dan sonraki en önemli kapı budur. Kimi Bizans imparatorları bu kapıyı kullanarak sefere çıkmışlardı. Hatta Osmanlı padişahları da Eyüp’te kılıç kuşandıktan sonra bu kapıdan İstanbul’a giriyorlardı.
Edirnekapı’dan Tekfur Sarayı’na doğru sıralan surların üzerine çıkılabilmesi için merdivenler bulunuyor. Özellikle yaklaşık 25 metre yüksekliğe varan burcun tepesine çıkıp İstanbul’un panoramasını izlemek zordur, kimi zaman da tehlikelidir ama değer.
Edirnekapı’da illa görülmesi gereken yapıları sıralayacak olursak bir Mimar Sinan eseri olan Mihrimah Sultan Camii ve Külliyesi; Bizans fresk ve mozaikleriyle ünlü Kariye Müzesi; bir Bizans sarayı olan Bleherna Sarayı’ndan kalan tek bölüm olan Tekfur Sarayı ilk etapta görülmesi gereken tarihi yapılar olarak sıralanabilir.
10 – Neden eğri olduğu belli olmayan kapı: Eğrikapı
Eğrikapı’nın adının nereden geldiği sorusu tartışmalı bir sorudur.Lakin, Şeyh’ül Seyyah Evliya Çelebi’ye sorarsanız, fetihten sonra bu civara Eğirdir’den gelen bir grup göçmen yerleştirildiği içindir der; aynı dönemin seyyahı ve tarihçisi olan Eremya Çelebi’ye sorarsanız, kapının iki kanadının tam karşılıklı olmamasından dolayı kapıya bu ad verilmiştir; modern Evliya Çelebi olarak kabul edilen John Frelly’e sorarsanız, kapıya giden dar yolun eğriliğinden almıştır. Rivayetler muhtelif.
Eğrikapı’dan içeri girince iki sokak sonra solda Panayia Suda Kilisesi ziyaret edilebileceği gibi Eğrikapı dışında bulunan Kırkçeşme Maksemi de ziyarete edilebilir.
Ramazan Bedük