Haliç’te Demirleyen Demirden Bir Kilise

Haliç kıyısında Balat’a doğru giderken kıyısında bucağında hiçbir yapının olmadığı, park içinde adeta yalnızlığı terk edilen bir kiliseyle karşılaşırsınız. Mürsel paşa Caddesi üzerindeki bu kilise Sveti Stefan Bulgar Kilisesi ya da herkesin bildiği adıyla Demir Kilisedir.

halicte-demirleyen-bulgar-demir-kilisesi1

1896′da inşa edilen, iskeleti çeşitli biçim ve boyutlarda çelik profillerden oluşan kilisenin, bütün dış duvar kaplamaları, pilastrlar (gömme ayaklar) ve pilastr başlıkları, pencere doğramaları, kapı kanatları, kemer, saçak silmeleri, çatı, çatı kenarı, korkuluk duvarı ile bunun üzerindeki babalar, çan kulesi, bu kulenin 4 yanındaki 4 balkon ve cephelerdeki çeşitli kabartma ve bezemeler demirden oluşuyor.

Prefabrike olarak Viyana’da demir malzemesi kullanılarak hazırlanan ve 500 tonluk kilise, daha sonra bütün parçaları İstanbul’a taşınarak, önceden dökülen temele monte edildi. Üç nefli ve bir transeptli bazilika sisteminde yapılan kilisenin, bir bodrumu, zemin katı, galeri katı ve bir çan kulesi bulunuyor.

halicte-demirleyen-bulgar-demir-kilisesi

Yapısal özelliği nedeniyle dünyada başka benzeri bulunmayan bu kilisenin yapımıyla ilgili birçok efsane bulunsa da en yaygın olanı şudur:

“Bulgarlar zamanında artan milliyetçilik hareketlerine bağlı olarak bir kilise inşa etmek isterler. Fakat Sultan Abdülaziz, Bulgarların Fener Patrikhanesi’nden bağımsız bir kilise yapmalarını istemez. İsteklerini doğrudan reddetmek yerine “Kilise inşaatını bir ay içinde bitirmek şartıyla izin veririm” der. Oysa inşaatın bir ayda bitmesi mümkün değildir. Bunun üzerine Bulgarlar kiliseyi prefabrik olarak Viyana’da inşa edip İstanbul’da bir ay içinde kurarlar. Kilisenin bittiğini gören Sultan Abdülaziz ise verdiği sözü tutmak zorunda kalır.”

Ancak gerçek hikâye biraz daha farklı elbette.

1849’da Bulgar cemaatinin ileri gelenlerinden ve o dönemde milletvekili olan Stefan Vogoridis, Babıali’den bir kilise yapılması için izin alır. Kilisenin yapımı için ikisi kagir, biri ahşap üç bina ve geniş bir avludan oluşan 25 odalı evini hibe eder. 1850’de ahşap kilise tamamlanır. Kiliseye Sveti (Aziz) Stefan adı konulur. Sonra da Sultan Abdülaziz’in fermanıyla bağımsız kilisenin kurulmasına izin verilir.

Patrikhane kendisine ters düşen bu gelişmeler sonucu 1872’de Bulgar Kilisesi’ni tanımadığını açıklar. Bulgarlar buna karşı daha büyük bir kilisenin inşası için proje yarışması açarlar. Yarışmayı Ermeni mimar Hovsep Aznavur, ihaleyi de Rudolf Ph. Waagner Şirketi kazanır. Kilise denize çok yakın olduğu için aşınmaya karşı beton yerine tamamen demirden yapılmasına karar verilir.

Deneme amaçlı şirketin bahçesinde prefabrik olarak kurulur. Sonra parçalar Tuna Nehri ve Karadeniz üzerinden İstanbul’a taşınır. 1898’de de şu anki Sveti Stefan Kilisesi açılır. Patrikhane sonuç olarak 1945’te Demir Kilise’yi tanımayı kabul eder.

Şu an Haliç kıyısında görenleri zerafetiyle büyüleyen bu kilise, tarihinde bir mücadele ve özgürlüğün hikayesini barındırıyor aslında.

Kiliseyi online olarak incelemek için: http://www.panoramikistanbul.com/bulgar-kilisesithe-st-stephen-church.html

Gezginler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir