Alexander Selkirk ya da doğum adıyla Alexander Selcraig; Defoe’nun meşhur romanı Robinson Crusoe’yu yazarken hayat hikayesinden ilham aldığı adam, yani hakiki Robinson Cruose. Elbette hikaye, bire bir gerçekleri yansıtmıyor ama birazdan okuyacağınız gibi bu İskoçyalı tek başına 4 yılını bir adada geçirmeyi başarmış gerçekten.
Alexander Selkirk, 1676 yılında bir ayakkabı tamircisinin oğlu olarak doğar. Problemli bir çocukluk ve gençlik evresinden sonra kimseyle pek geçinemeyen ve başı sürekli derde giren bu genç adam, bulunduğu ortamdan kaçmak için bir gemi bulup uzaklara açılmaya karar verir. O sıralar Privateer diye çok popüler bir olay var. Bu bizim adlandırdığımız biçimde korsanlık ama tek farkı ellerinde Kraliyet izin belgeleri var. Malum yeni kıta keşfedilmiş herkes kıta üzerinde daha fazla hakimiyet ve hak arzuluyor. Sonunda Alexander, bu amaçla Güney Amerika’ya gidecek ve İspanyol gemileri ile savaşması için kiralanan Cinque Ports gemisine kendini yazdırır.
Problem çıkaran karakteri gemide de kendini belli etse de, kısa sürede bulunduğu geminin baş yelkencisi olur. Fakat yolculuk süreci pek de başarılı bir biçimde geçmez. İspanyollarla yaptıkları savaşlarda başarılı olamazlar ve gemi de huzursuzluklar çıkmaya başlar.
Bu karşılaşmalardan birinde Cinque Ports’un aralarında bulunduğu gemilerle, meşhur korsan Dampier’in gemileri çatışırlar. Savaş kızışınca Cinque Ports diğer gemilerden kopar ve su ve yiyecek ikmali yapmak için Şili açıklarından Fernandez adaları yakınında bir adaya yanaşır.
Selkirk geminin durumundan memnun değildi, onarılmaya ihtiyacı vardı. Gemideki arkadaşlarına geminin yola çıkmaya hazır olmadığını söylüyordu.
“Yiyeceğimiz, içeceğimiz var. Burada kalsak ya!”
Fikir kimisinin aklına yatar, kimisi ise adada kalıp başka bir gemiyi beklemenin saçma olduğunu söyler. Mürettebat arasındaki huzursuzluğu fark eden geminin kaptanı Stradling, Selkirk’i yanına çağırır, herkesin duyabileceği bir sesle bir öneri de bulunur:
“Biz gemiye binip gideceğiz. Burada kalmak istediğine göre, sen tek başına kalabilirsin.”
Karar verilmiştir, mürettabat gemiye doğru giderken bir tüfek, biraz barut, bıçak, bir kaç alet edavat ve bir incille adada yalnız bırakılır. Daha filikalar sahilden ayrılmadan pişman olur, gemiye geri alınmak ister. Gemi ufukta kaybolana kadar yalvarır ama iş işten geçmiştir. (Bu arada gerçekten Cinque Ports gemisi Kolombiya açıklarında İspanyol gemisine karşı yenilir ve batar. Az sayıda kurtulan mürettebat da İspanyollar’ın kölesi olur.)
Ve böylece 1704 yılının Eylül ayında Selkirka ıssız Más a Tierra adasında tek başına kalır.
Başlarda İncil okuyup günlerini kendisini kurtarmak için gelecek bir gemiyi bekleyerek bir mağarada geçirse de, bunun çok kısa bir süre içinde olmayacağını anlamaya başlayıp kendisi için adayı şekillendirmeye başlar.
Selkirk adada yüksek yerlere çıkıp iki kulübe yapar biri uyumak için diğeri ise yemek. İlk başlarda farelerden ciddi sıkıntı çekse de sonraları evcilleştirdiği kediler sayesinde rahatlar . Vahşi keçiler, et ve süt ihtiyacını karşılarlar. Üstelik farklı farklı meyveler, baharatlar da bulur.
Aslında 2 İspanyol gemisi adaya yanaşır beklediği zaman içinde, ancak İspanyollar, İskoçları sevmezler. Hele bir de yakaladıkları bir korsansa. Onlara yakalanmamak için bir yere gizlenir, gemiler adadan ayrılana kadar yerinden bile kıpırdamaz.
Sonunda beklediği gün gelir. 2 Şubat 1709’da İngiliz armalı iki gemi ikmal yapmak için adaya yanaşırlar. Ve 4,5 yıl aradan sonra konuşma yetisinin bir kısmını yitirmiş, keçi postuna sarınmış tanınmaz haldeki Selkirk ile karşılaşır bu geminin mürettebatı adada.
Gemideki mürettebat ondan korkup gemiye almak istemese de gemide eski bir arkadaşına rastlayıp, onun tarafından tanınması sayesinde kurtulur adadan.
Kendisini adadan kurtaran geminin kaptanı Woodes Roger, Selkirk’e “Adanın Valisi” yakıştırmasını yapar, kısa sürede Selkirk’le dost olurlar. Selkirk korsanlık kariyerine bir süre daha kendisini kurtaran bu gemide devam eder ve zenginleşmiş bir biçimde Selkirk memleketi Lower Largo’ya geri dönse de burada fazla kalamaz. Önce İngiltere’ye geçer, sonra oradan tekrar denizlere açılır
“İnsan nasıl yaşarsa öyle ölür” derler. Alexander Selkirk de denizde can verir. Teğmen olarak görev yaptığı Kraliyet gemisinin kayıtlarına göre 13 Aralık 1721’de hayatını kaybeder. Ölüm sebebi muhtemelen Sarı Humma‘dır.
Olayın yaşandığı ada, 1966’da Robinson Crusoe Adası olarak isimlendirilir. Juan Fernández Adaları’nın en batısındaki ada ise Alejandro Selkirk Adası olarak isimlendirilir..
2000 yılında Japon araştırmacılar, bu adada 18. yüzyılın başlarına ait eşyalar bulmuşlardır. Bu eşyaların Selkirk’e ait olduğu sanılmaktadır.
Selkirk’in hayat hikayesi, Daniel Defoe’nun meşhur Robinson Crusoe hikayesine zemin hazırlar. Yazarın bu kitabı öylesine ilgi toplar ki, Robinsonnade isimli bir akımın doğmasına yol açar. Johann Wyss’in, The Swiss Family Robinson (1812); M. Coetzee’nin, Foe (1986) ve Jonathan Swift’in Gulliver’s Travels (1726) kitapları bu akımla beraber yazılırlar.
Hala, gündelik hayattan sıkılan, bulunduğu şehrin karmaşasından uzaklaşmak isteyenlerin bazıları, Robinson Crusoe gibi bir adaya yerleşmek ve orada kafa dinlemek istiyorlar. Hayal mahsülü bir karakter, gerçeğinin önüne işte bu şekilde geçiyor.
Bu yazıyı hazırlarken buradan, buradan en çok da buradan faydalandım.
Sibel Çağlar