Fotoğrafta kural var mıdır? Varsa nerede başlar nerede biter?
Türkçe dilbilgisi kuralları nerede başlar nerede biterse, fotoğrafta da kural orada başlar orada biter aslında… Ancak yine de bu kadar kaba bir cevap sanırım bir anlam kargaşasına neden olacaktır. O yüzden ilk önce fotoğraftan biraz bahsetmek gerekir.
Fotoğraf nedir? En yalın anlamda fotoğraf, ışığın duyarkart üzerinde bıraktığı fiziksel bir izdir. Buradan başladığımız zaman da fotoğraf, eninde sonunda bir bilim oluyor. Işık, renk bilgisi, mercekler, emülsiyonlar, dijital teknolojiler (sensörler vs)…
Evet, fotoğraf bir bilimdir. Bu cebimizde…
Peki, neden fotoğraf çekiyoruz? Entelektüel gözükmek için? Kız/erkek arkadaşımıza hava atmak için? Ya da para harcamak için? Elbette bunların hiç birisi değil! Ben, bir şeyler anlatmak için fotoğraf çekiyorum. İç dünyamda bir şeyler yaşıyorum ve bunları biriktirip anlatma telaşı içerisindeyim. Ben şiir yazamam ya da ne bileyim bir edebi metin yazamam. Ben bu yolla kendi iç dünyamı fiziksel bir doküman haline getiremem, çevremdekilere anlatamam. Ancak fotoğraf çekebilirim! Çektiğim fotoğraflarla, bu fotoğraflar için hazırladığım kurgularla anlatabiliyorum çevremi, yaşadıklarımı ve iç dünyamı… Demek ki fotoğraf aynı zamanda bir anlatım metodu…
İkisini birleştirdiğimiz zaman aslında herkesin de bildiği bir şey ortaya çıkıyor.
Asıl tartışma da bundan sonra başlıyor… Bilimsel oluşu zaten başlı başına bir takım teorik kuralları fotoğrafın içine yediriyor ancak bizim tartışmamız bunun çok daha ötesinde işin sanat kısmında var olan kurallar…
Fotoğraf sanatı ilk doğuşundan itibaren kendi kurallarını resim sanatının içinden almıştır. Sarayların portre ressamcıları, fotoğrafın icadından sonra büyük bir karşı koyuş sergileseler de bu, gereksiz bir karşı koyuştu… Ressamların “belgelemek” adına yaptıkları bu portreleri artık fotoğrafçılar çok daha hızlı ve gerçeğin birebir kopyası şeklinde ortaya koyabiliyorlardı. Böylece ressamlara da soyut resimler ya da deneysel çalışmalar için vakit kalacaktı ancak bu ressamların hatırı sayılır bir çoğunluğu fotoğraf sanatına karşı koydu. Ve bu ortam içinde de (hala biraz böyledir) fotoğraf, resim sanatı ‘altında’ kendini var etme telaşı içerisine düştü.
İşte fotoğrafın, resim sanatından aldığı bu kurallar, özellikle fotoğraf sanatının ilk zamanlarında önemli bir yer kapladı… Baş boşluğu, hareket yönü, 1/3 kuralı vs… Bu kuralların hiç biri, birilerinin ya da bir grubun koyduğu kurallar değil aslında. Bu kurallar doğanın içinde var olan, insan beyninin estetik algısından ortaya çıkmış duyguların somuta indirgenmiş halidir.
Biraz önce de bahsettiğim gibi kurallarını resim sanatından alan fotoğraf, ilk zamanlarında (özellikle resim sanatının altında var olma savaşı sürdürdüğü dönemde) bu kurallara sıkı sıkıya bağlıydı. Ancak insanın içinde yaşadığı koşulların değişmesi, yeni ortaya çıkan akımlar gibi etmenlerle fotoğraf, bu kuralları değiştirmekten öte biraz kenara bırakmayı bildi.
Buna en güzel örnek “lomography” akımıdır… St.petersburg’da 1904 yılında açılan lomo fabrikası’nın kgb ajanlarının kullanması için tasarladığı 82 yapımı klasik lc-a (lomo compact automat) makinesi her şeyin başlangıcı olur ve lomography zamanla belli etik kuralları ve felsefeyi benimseyen bir grup genç tarafından bir alt kültüre dönüştürülür. Lomo lc-a, renkleri asla doğru göstermez; soft, sature ve çoğu zaman vignetting(kenarlarda kararma) olan fotoğraflar çeker.
Lomography nin 10 altın kuralı da şöyledir;
01.Fotoğraf makineni gittiğin her yere götür.
02.Onu her zaman kullan – gece ve gündüz.
03.Lomografi hayatına dışarıdan yapılan bir müdahale değil, onun parçasıdır.
04.Bir anda kaldırdığın elinle çekim yapmayı dene.
05.Lomografik arzunun hedefi olan objelere olabildiğince yaklaş.
06.Düşünme.
07.Hızlı ol.
08.Filmde yakaladığının, ortaya çıkmadan önce ne olduğunu bilmek zorunda değilsin…
09….Ortaya çıktıktan sonra da.
10.Kuralları takma.
Şimdi bu akımın Türkiye’deki önemli temsilcilerinden Kadir Aşnaz (hokosto)’ın fotoğraflarının kuralsızlığını ne yapacağız? Fotoğrafı çekerken vizörden bile bakmıyor…
Bir takım insanlar bu fotoğrafları ne sanattan ne de fotoğraftan sayıyor. Bir kısım ise post-modernizmin nimetlerinden diyerek sahipleniyor… Ancak bu tarafların hiç biri Kadir Aşnaz’ın ne anlattığına bakmıyor…
En başta bahsettik, fotoğraf bir anlatım sanatıdır ve bir şeyler anlatmak için fotoğraf çekiyoruz. Eğer ki sen gazeteciysen bağlı olduğun disiplin içinden kurallarını çıkart ya da işte lomographic bir insansan o disiplinin kurallarına göre oyna. Çünkü fotoğraf bizim amacımız değil. Fotoğraf bizim bir şeyler anlatmak için kullandığımız bir araç sadece. Tüm bunlardan sonra da “efendim neden model sağa bakarken sen modeli kadrajın en sağına aldın” gibi eleştirilerin de hepsi havada kalıyor.
Ancak yine de bu kadar değil… Biz tartışmaya tersten başladık aslında. Peki, fotoğrafta kural hiç mi yoktur? Elbette var. Peki, nerede başlıyor? Bunu şöyle örneklendirelim; bir cümle kurarken neden kelimelerimizi özenle seçiyoruz? Ya da bazen bilerek devrik cümleler kullanıyoruz? Hepsi anlatımı güçlendirmek için. Anlatmak istediğimizi daha çarpıcı, daha vurucu nasıl anlatırız düşüncesi içerisinde, hâkim olduğumuz tüm teknikleri deniyoruz… İşte fotoğrafta kural, burada başlıyor aslında… Fotoğrafta –biraz önce bahsettiğim uç örnekler haricinde konuşuyorum- belirli başlı kurallar yine de olmazsa olmazdır… Bir şair “seni seviyorum” diyerek başlar şiirine bir diğeri “seviyorum seni” diyerek… Ama kimse “ben sevmek seni” demiyor. Kurallar olacak; kurallar anlatımı güçlendirmek adına, sanatçının insiyatifinde kullanılan bir enstrüman olarak kalacak. Kurallar olacak; ancak bu kurallar, deneysellik adına saçma sapan işler yapmadan; yani estetik kaygıları göz önünde bulundurarak zorlanacak… Fotoğrafta devrik cümleler kurulacak, bazen sonuna üç nokta atılacak. Artık özneyle başlayıp yüklemle biten fotoğraflar; klasikleşmiş, insanların hiçbir şekilde ilgisini çekmeyen, belki fotoğrafa yeni başlayanların üzerinde çalışması gereken kareler olarak kalmak zorunda…
Onur Hazar Altındağ
Gezginler