Dünyanın dört yanında, yerli toplulukların yaşam mücadelesi, gezegenin doğasının korunmasına dönüşüyor.
Yanomamiler
Yanomamiler Güney Amerika’nın görece izole yaşayan en büyük topluluğu. Kuzey Brezilya ile Güney Venezuella arasındaki ormanlarda yaşıyorlar. Günümüzde topraklarında altın madencileri yasadışı olarak savaşıyorlar ve nehirlerini, ormanlarını cıva ile kirletip, hastalıklar yayıyorlar. Hükümet büyük çapta maden şirketlerinin, Yanomamilerin topraklarına girecek bir yasayı çıkarmak üzere. Eğer bu yasa çıkarılırsa Yanomamiler ata topraklarından uzaklaştırılıp, tüm geleneklerini kaybedecekler.
Guaraniler
Avrupalılar Güney Amerika’ya vardıklarında ilk kontak kurdukları halklardan biri Guaranilerdi. Brezilya’da yaşayan Guaraniler, yüzlerce yıldır ormanda atalarının onlara bulmalarını söylediği, tüm acılardan ve dertlerden uzak toprakları arıyorlar. Sürekli bu arayışın içinde olmak Guaraniler için yaşamın temeli. Ancak günümüzde topraklarının neredeyse tamamı ellerinden alındığı için sürgünde yaşıyorlar ve toplumda intihar oranları artıyor. Ayrıca ormanlarından uzak kaldıkları, avlanıp balık tutamadıkları ve de tarım yapacak toprak bulamadıkları için ciddi beslenme problemleri yaşamaya başladılar; 2005 yılında birçok Guarani çocuğu açlıktan hayatını kaybetti.
Matseler
Peru ile Brezilya arasındaki yağmur ormanlarında yaşayan Matseler için politik sınırlar bir şey ifade etmiyor. Onlar ormanda avlanarak, balık tutarak ve yetiştirdikleri meyveleri yiyerek yaşıyorlardı. 1960’larda dış dünya ile iletişime geçmeleri ile her şey değişti.
Dongrialar
Hindistan’ın Niyamgiri Tepeleri’ndeki köylerde yaşayan Dongrialar, kendilerine ”nehirlerin koruyucusu” anlamına gelen ”Jharnia” diyorlar, çünkü kutsal dağlarını ve ormanlarına can veren nehirlerini korumanın kendi görevleri olduğunu düşünüyorlar. Niyam Dongar Tepesi ise Dongrialar için kutsal, çünkü Tanrılarının orada yaşadığını düşünüyorlar. Büyük bir maden şirketinin 2003 yılında alüminyum taşı çıkarmak için Dongriaların kutsal dağına ve nehirlerine girmek istemesiyle tüm halk ayaklandı ve protestolar yaptı. Dini açıdan kutsal saydıkları bu dağa yapılacak olan herhangi bir endüstriyel müdahale, Dongrialar için kimliklerinin yok olması demek.
Ayoreolar
Ayoreolar Peru, Bolivya ile Paraguay’ın ormanlarında yaşıyorlar. Beyaz adamla ilk karşılaşmaları 1950’lerde ormanlarının çiftlik yapmak için kesilmeye başlanmasıyla oldu. Zamanla büyük şirketler sığır çiftlikleri yapmak için buldozerler ile ormanlarına girmeye ve Ayoreoların bir kısmını zorla ormandan çıkarmaya başladı. Şu an ormanda hala beyaz adamdan kaçarak yaşayan ve henüz hiç iletişim kurulmamış göçer bir grup var, ancak topraklarına yapılan istila yüzünden hayatları tehlike altında.
Jarawalar
Hindistan’a bağlı Andaman adalarında yaşayan Jarawalar, adanın en eski sakinlerinden. Avcı derleyici olan Jarawalar, yaşadıkları ormanın içinden geçen otoyol yüzünden tehlike altındalar. Yol nedeniyle bölge Jarawaları görmek isteyen ”turistlerin” istilasına uğradı ve dışarıdan insanların ormana girişi kolaylaştı.
Şaninkalar
Çoğunluğu Peru, az bir nüfusu da Brezilya’da yaşayan Şaninka (Ashaninka) yerlileri, tropik ormanlarda yaşıyor. Yaklaşık 40 binlik nüfusuyla Peru’nun en büyük ikinci yerli topluluğu. Erkekler avcılık ve balıkçılık yaparken kadınlar da patates, muz gibi ürünler yetiştiriyor. Kendini ormanın bir parçası olarak gören Şaninkalar periyodik olarak ormanda yaşadıkları yerleri değiştiriyorlar, bu da tropik ormanların kendini yenilemesine yardımcı oluyor
Şaninkalar, özgürlüklerinden hiçbir koşulda ödün vermemeleri, doğaları ve kültürlerine yönelik tehditleri savaşçı becerileriyle geri püskürtmeleriyle tanınıyorlar. Yaşadıkları ormanların 19. yüzyılda kauçuk üretimine açılmasına ve köleleştirilmelerine karşı direndiler ve nüfuslarının yüzde 80’ini böyle kaybettiler. Ardından ağaçların kesilmesi, petrol şirketleri gibi tehditlere karşı savaştılar. Bu mücadelelerde hayatta kalmak için hep ormanların derinlikle
İnnular
Geçen yüzyılın ikinci yarısına kadar İnnular göçer avcılar olarak yaşıyorlardı. Kendilerine yeter bir hayat tarzı sürerek, tüm gereksinimlerinin karşılayabiliyorlardı. 1950 ve 60’larda Kanada hükümeti tarafından yerleşik hayata geçmeye zorlandılar. Bu geçiş alkolizm, şiddet gibi travmatik sonuçlara yol açtı. Bugün bir kısım İnnu eski hayat tarzlarını sürdürmek için mücadele veriyor ancak hükümet topraklarını maden şirketlerine ve hidroelektrik santrallerine verdiği için bu gitgide zorlaşıyor.
Kayapolar
Brezilya’nın kuzeyinde Amazon ormanlarının derinliklerinde yaşayan Kayapolar, 1974 yılında ilk kez modern insanla tanıştı. Bu tanışmayla birlikte bir yaşam savaşı baladı, sadece kabilenin insanları için değil Şingu Nehri’nin kendisi ve çevresindeki ormanlar için de. Devlet yasal olarak Amazon ormanlarına girip ağaç kesimi gerçekleştiremiyor. Ancak bu yasağı sözde temiz enerji olan barajlarla çiğniyor; böylece madenlerin de yolunu açıyor
Kayapolar bölgelerine giren her silahlı ve makineli görevliye okları ve taşlarıyla cevap veriyor. Tek yapabildikleri bu makineleri, yollara taşıdıkları taşlarla ve kendi bedenleriyle durdurmak. 1989 yılında Altamira’da Kayapoları toplayan şirket sahibi onları ikna etmeyi denemişti. Toplantıya katılan kadınlardan Tuira’nın elindeki palayı şirket yöneticisinin yüzüne dayayıp söylediği sözler de tarihe kazınmıştı.
”Sen yalancısın! Bize yemeğimizi elektrik vermeyecek. Asıl ihtiyacımız olan nehirlerimizin özgür akması, geleceğimiz buna bağlı. Bizim sizin barajınıza değil; avlanmak ve yiyecek bulmak için ormanlarımıza ihtiyacımız var!”
Doğanın yağmalanmasına karşı en ilginç direnişlerinden biri de Ekvador’da yaşanmıştı. Yıllar önce baraj konusunda yerlileri ikna etmek için devlet ve şirketlerden görevliler gelmiş. Ancak yerli halk baraj inşaatlarının başlamasına engel olunca devlet silahlı görevliler yollamış ve kaba kuvvet uygulamaya başlamış. Halkın elinde modern silah yokmuş ve aralarında toplanıp, askere karşı nasıl mücadele edeceklerini tartışmışlar. Nihayetinde, özel bir geleneksel silah kullanmaya karar vermişler. Önce büyük bir çukur kazmışlar, çukurun içinde ana maddesi insan dışkısı olan bir karışım hazırlamışlar ve güneşte bekletmişler. Daha sonra bu karışımdan ufak cephaneler hazırlamışlar. Ağaçlardan da bu cephaneleri hızla fırlatacak aletler yapmışlar. Asker ve devlet yetkilileri tekrar geldiğinde silahlarıyla bu cephaneleri araçlarına ve içinden inen yetkililere fırlatmışlar. Bu karışım öyle kuvvetli ve öyle korkunç kokuyormuş ki, dokunduğu herkes kaçışıyormuş. Üstelik üzerinize değdiğinde ne yaparsanız yapın günlerce haftalarca kokusu size siniyormuş. Köye kim gelirse gelsin bu kötü kokulu silahla karşılaştığında kaçıyor ve bir daha gelmiyormuş. Sonuçta, devlet ve şirket bölgeye gönderecek kimseyi bulamayınca pes etmiş. Barajı yapmaktan vazgeçmiş.
ATLAS Dergi Sayı:245 Ağustos 2013