Bu sporla ilgilenmeyen ve aktif olarak katılmayan birçok insan için dağcılık delilikten başka birşey değildir. İnsanların ne işi olabilir ki dağlarda? Bu insanların işi gücü yok mudur?
Dağa çıkmakla (tırmanmak yerine genellikle çıkmak denir) topluma ve kendilerine kazandırdıkları şey nedir? Son 10 yıl öncesine kadar genel yargı buydu. Özel yayın kuruluşlarının hızla artması dağcılık ve dağcılarla ilgili yapılan programların artmasına neden oldu ve kitleler dağcılık sporunu bir branş olarak benimsemeye başladılar.
Elbette özel yayın kuruluşlarının yanı sıra yapılan ilk tırmanışlar da bu sporun toplum tarafından tanınmasına ve benimsenmesine önemli katkılar sağlamıştır.
Dağcılık sporunun en güzel yanlarından biri bu sporu yapan her kişinin gerçek bir doğa dostu olmasıdır.
Hiçbir dağcı 5000 metrede bile dağa tek bir çöp bırakmaz. Asla sigara izmaritini yere atmaz(tabii ideal olan sigara içmemektir, ama kimi arkadaşlar zirvede sigara içmenin ayrı bir keyif olduğundan bahsederler). Dağlardaki bu çevre bilinci şehirde de devam etmektedir ve bir hayat tarzı olarak benimsenmiştir.
Çünkü dağcılar yaşadığımız dünyanın kaynaklarının sınırsız olmadığını ve en azından uzay bilimcileri ispat edene kadar da başka bir dünya olmadığını iyi bilirler.
Dağlarda kurulan dostluklar gerçek dostluklardır. Tam bir güven ve gerçek bir paylaşım vardır. Ve nihayet özgürlük vardır dağlarda. Alabildiğince özgürlük. Haykırabilirsin, yüksek sesle şarkı söyleyebilirsin (eğer bir çığ rotasından geçmiyorsan), koşabilirsin veya bir şelalenin altına elbiselerinle girip suyla bütünleşebilirsin.
Binalar, gökdelenler, adları trafikle bütünleşen Fatih Sultan Mehmet ve Boğaziçi Köprüleri yoktur dağlarda. Yani şehirlerde olanları dağlarda bulamazsınız. İnsanlara cazip gelen de budur zaten, bunun için tırmanışlar yapılır.
Şehirlerde sıkıştırılmış yaşamlardan bunalanların kendilerini doğaya bırakmalarıdır. Bir kaçıştır (kendine kaçış) belki de yada bir bütünleşme, doğayla bütünleşme.
İstanbul’da kişi başına düşen yeşil alanın 2 metrekare olduğunu düşünürsek dağlardaki özgürlüğü daha net anlayabiliriz.
Dağcılık yapan biri birçok konuda bilgili ve deneyimli olmaktadır. İlk yardım, doğa bilinci, yeryüzü şekilleri ve arazi yapıları, iklim, beslenme bilgisi, paylaşım, sabır, disiplin, hayatta kalma …
Dağcılık sporu sayesinde edinilen bu deneyimler ve bilgiler insanları sosyal yaşantılarında da başarılı yapmakta ve hayata daha sıkı bağlanmayı beraberinde getirmektedir. Yani dağcılık bir felsefedir ve özünde doğa sevgisi ve paylaşımlar yatar.
Dağcılığın sportif yanı çok ciddi antrenmanlar ve teknik bilgiler gerektirir. Dağlarda yapılan hatalar genellikle ölümcül olmaktadır.
Her yıl onlarca Kaya tırmanış yarışmaları ve şenlikler düzenlenir. Uluslararası dağcılık organizasyonlarında yüzlerce dağcı tırmanışlar yapar.
Dağcılık çok başlılığı asla kabul etmez. Ciddi faaliyetlerde bir lider mutlaka olmalıdır. Ama siyasi lider anlamında değildir. Son kararı vermesi gereken kişidir lider. Aksi hale çok başlılık bütün grubun hayatını tehlikeye sokabilir. Ne yazık ki dağcılık tarihi bunun canlı örnekleriyle doludur.
Dağcı ustalarımızın ve hocalarımızın bize öğrettiği değişmez kurallar vardı.
Dağcılık Federasyon’u Bursa il Temsilciliğinden bir hocam “Doğayla savaşılmaz, onunla ancak beraber yaşanır” derdi. Tırmanılan her zirveden sonra dağların alt edildiği düşünülür. Oysa onun size izin verdiği ölçüde yaklaşabilirsiniz.
Mücadele tabi ki vardı, harcanan emek ve akıtılan ter elbette oluyordu, ama bu mücadele aslında bizim kendimizle olan mücadelemizdi ve yendiğimiz herseferinde kendimizdik.
Saatte 300 km hızla esen bir rüzgar çıkabilir, hava ısısı bir anda -60 C dereceye kadar düşebilir, bir çığ sizi beyaz karanlıklara gömebilir veya sadece basit bir hata sonucu hayatımızı kaybedebilirdik.
Birçok iyi dağcı hayatını bu şekilde kaybetmiştir.
Bu örnekler dizginlerin herzaman tabiatın elinde oldugunu gösteriyor. Bizim yapmamız gereken bu değişmez kuralı bilmek ama kayıtsız şartsız teslim olmadan hayatta kalmaya çalışmak olmalıdır.
Elbette bu olgu bir süreç sonunda öğrenilmektedir.
Aşık olan bir insana etrafındakiler ne söylerse söylesinler o yine bildiğini yapar. Dağcılıkla aşk arasındaki en büyük benzerlik her ikisinde de sonucun ölümcül olabilmesidir.
Dağlarda görüşmek üzere
Deniz KARTAL
Gezginler