BEŞ PARASIZ DÜNYA TURU

Yanınıza hiç para almadan, dünyayı dolaşabilir misiniz? Hem de “Mesleğim” dediğiniz işi yaparak… Kadir Has Üniversitesi öğretim görevlisi, tasarımcı Çağrı Çankaya yaptı. Ama hikâyesi o kadar da romantik değil. Evine yılan girdiği de oldu, zehirlenip mide kanaması geçirdiği de… Peki siz yapabilir misiniz? Okurken iyice düşünün!cagri

Pek çok kişi dünyayı dolaşmak için işini gücünü bırakıyor, ama kimse sizin gibi “Yanıma para almayacağım ve yalnız kendi mesleğimi yapıp, ondan kazandıklarımla gezeceğim” diye yola çıkmıyor. Bu fikir aklınıza nereden geldi?

Üç yıl önce hayatımda epey mutsuz bir döneme girmiştim. Evimi sevmiyordum, işim tatmin etmiyordu, kazandığım para harcadığım efora göre yetersizdi. Vaktimin çoğunu gerçekten inanmadığım işlere harcıyordum. “Başka bir yol olmalı” dedim. Düşünürken, iki tutkumu, gezmeyi ve tasarımı birleştirip daha heyecan verici bir şey yapmak geldi aklıma. Zaten “Tasarım tüm dünyada böyle mi yapılıyor? Ne farklar var?” diye merak ediyordum. Üstelik 27 yaşındaydım ve ne hayatımda kimse vardı, ne de birilerine bakmak gibi sorumluluklarım. “Ya şimdi yaparım, ya da asla” dedim ve yola çıktım.
Ama öylece yola çıkmadınız. Hazırlığınız ne kadar sürdü? Ülkeleri, çalışacağınız şirketleri, kalacağınız yerleri önceden ayarladınız mı?

Yola çıkmadan önce altı reklam ve tasarım şirketini ayarladım. İlk şirketle anlaşmak için bin 408 farklı yere e-mail gönderdim. Başta ikna etmek zordu, çünkü dünyada ilk kez yapılan bir şeydi ve adamların kafası soru işaretleriyle doluydu. Dillerini bilmiyordum, kültürlerine hâkim değildim. Nasıl bir tasarımcı olduğumu, işlerine ne kadar yarayacağımı da kestiremedikleri için kaç para vermeleri gerektiğini bilmiyorlardı. İnsanlar genellikle bilmedikleri şeylerden uzak durur. Ama pes etmedim. Zaten oralarda işe koyulunca bunun yapılabilir bir şey olduğunu gördüler. Bu da dinlemelerinden çok daha etkili oldu. Arkasından bağlantı kurmaya çalıştığım yerler birer birer beni davet etmeye başladı.

Peki bunu ilk söylediğinizde, nasıl tepkiler aldınız çevrenizden?

Doktorum “Üç hafta sonra dönersin”, arkadaşlarım “En fazla iki ülkeye gidersin, sonra iş bulamayıp gelirsin” dediler. Projemi anlattığım dünyaca ünlü tasarımcılar bile ekonomik krizlerden ve zamanın ‘tasarım ozanlığı’ yapılacak zaman olmadığından dem vurdu. İtalya’nın efsane tasarımcısı Massimo Vignelli mesela, “İmkânsız, asla başaramazsın” dedi. Genel olarak herkese inançsızlık hâkimdi ama etkilenmedim.

İstanbul’dan yola çıktınız, sırasıyla nerelere gittiniz?

Hindistan ile başladım. Sırasıyla Tayland, Vietnam, Güney Kore, Ukrayna, Çin, Endonezya, Malezya, Sri Lanka, Birleşik Arap Emirlikleri, Güney Afrika, Arjantin, Brezilya, Kolombiya, Kosta Rika, Honduras, El Salvador, Guatemala, Romanya, Almanya, Hırvatistan, Bosna Hersek ve Arnavutluk’a gittim. Buralarda yaklaşık 50 kadar şehirde bulundum. Hepsinde tasarım, reklam ve oyun geliştirme şirketlerinde çalıştım.

 “Burada kalır ve tasarımcı olarak çalışıp yaşarım” dediğiniz yerler oldu mu?

“Belki bir gün buraya geri dönerim” diye listede ayırdığım yerler oldu. Özellikle Tayland’ın kuzeyindeki Chiang Mai şehri, Endonezya’da Bali Adası ve Güney Afrika’da Cape Town ilk aklıma gelenler. Çünkü İstanbul gibi büyük ve kalabalık metropollerden çok, doğal güzelliklerle dolu, yaşamın daha yavaş ve rahat olduğu yerleri hep daha büyüleyici buldum. Ama yoldan sapmadım. Çünkü önce çıktığım yolu tamamlamak istiyordum. Daha fazlasını görmek varken bir yere şartlanmak gereksizdi.

Toplamda ne kadar sürdü yolculuğunuz?

2011 – 2014 arası, ortalama üç yıl.

Sizi en çok zorlayan yerler nereler oldu?

Sri Lanka’da zor anlar geçirdim. Kaldığım ev çok pisti ve hayvanlarla doluydu. Mutfakta dev bir örümcek yaşıyordu mesela. Bir gün evin köpeği nedensiz yere deli gibi havlamaya başladı, “Neden havlıyor bu hayvan?” diye kafamı yer yatağımdan kaldırıp baktım ki, eve yılan girmiş. Vietnam’da da gıda zehirlenmesi yaşadım ve mide kanaması geçirdim. En acıklı durum, sanırım o zehirlenme vakası oldu.

Başınıza gelen en kötü şey neydi?

Seçemiyorum (gülüyor). Tayland’da iki gün parasız yaşamak, Kore’de metro istasyonunda uyumak, Vietnam’da mide kanaması geçirmek, kazandığım 2 bin 800 doları Kolombiya’da çaldırmak aklıma ilk gelenler.

Tasarım/reklam anlayışlarını Türkiye ile kıyaslayabildiniz mi? En çok nerede anlayışın tamamen farklı olduğunu gördünüz?

Oyun geliştirme şirketlerinde de, reklam ajanslarında da çalıştım. Reklam sektörü için bir kıyaslama yapıyorsak şayet, çok değişken olduğunu söyleyebilirim. Ajansa, şirkete göre değişiyor. Büyük reklam ajanslarının network sahibi olanları, dünyanın her yerinde benzer çalışma prensiplerine sahip. X ajansın İstanbul şubesiyle Vietnam şubesi arasında çok büyük bir fark olmuyor. Türkiye’de egemen olan, ‘eti senin kemiği benim’ kültüründen dolayı biz kendimizi çok ezdiriyoruz. Yurt dışında insanlar kendi standartlarına daha çok saygı duyuyor. Bu konuda bize benzeyen, hatta bizden daha fena olanlar da var. Güney Kore mesela. Her sene fazla çalışmaya bağlı ölümler yaşanıyor ki, bunların bir bölümü hep reklam sektöründen insanlar.gönüllü-mahkumlar-3
“Tasarım/reklam dünyası açısından Türkiye’nin çok ilerisinde” diyebileceğiniz yerler var mı?

Türkiye en iyilerden olmasa da, reklamcılık sektöründe pek de kötü bir noktada değil. Ama Brezilya mesela, bu konuda bizden çok daha ileride. Beklemiyordum ama Hırvatistan beni tasarım alanında çok etkiledi. Almanya zaten kendini kanıtlamış bir ülke. Türkiye’de yetenekli ve kalifiye elemanlara sahip olmamıza rağmen dünya çapında marka ve ürün ortaya çıkarma, Ar-Ge ve tasarımı ciddiye alıp buna yatırım yapma oranımız çok düşük. Genelde ya satın alıyor ya da fasonculuk yapıp başka markaların ürünlerini burada üretiyoruz. O markaların tasarımları ise bize sorulmuyor elbette. Biz sadece üretici ülkeyiz. Bu da sektörü kısır bırakıyor.

Çalışma koşulları açısından en zor ve en iyi ülke hangisiydi?

Sri Lanka zordu, çünkü üç farklı dil günlük yaşama hâkim. Bu yüzden her işin üç dilde de versiyonu yapılıyor. Yaratıcı başlık atmak çok güç, çünkü birine göre attığınız başlık, öteki dilde anlamını kaybedebiliyor. Her takımda üç dil içinde ayrı ayrı metin yazarı var. Sanat yönetmeni için çok çileli bir durum, çünkü her revizyonu üç defa yapmanız gerekiyor. Bence orada reklamcılık yapan biri dünyanın her yerinde bu işi yapabilir (gülüyor). En iyiyi seçmek biraz zor. Daha rahat çalışma koşullarını mı baz almalıyız, daha yaratıcı işler yapabilmeyi mi, yoksa daha çok para kazanmayı mı? “Yaratıcılık ve para” diyorsak, yanıtım “Brezilya”; “Rahatlık” derseniz, “Tayland ve Hindistan.”

Peki en çok nerede insanlar sizi etkiledi? Hâlâ görüştüğünüz, temasta olduklarınız vardır sanırım.

Yolda tanıştıklarımın büyük bölümüyle halen iletişim halindeyiz. Facebook’ta hepsi ekli. Arada birbirimize laf atıyor, fotoğraf paylaşıyoruz. Bazılarıyla whats app grubumuz bile var. Hintlilerin genel kapitalist düzene aykırı tarzını seviyorum. Daha duygusallar ve maneviyata önem veriyorlar. Tayland, Chiang Mai’de insanların kibarlığı, saflığı beni çok etkiledi. Güney Afrika Cumhuriyeti’nde Cape Town’un doğası ve outdoor aktivitelerindeki
zenginlik harikaydı. Kolombiya’da, Medellin’deki insanların özgür kafa yapıları ve arkadaşlıkları inanılmazdı. Ölmeden önce herkesin Medellin’den bir arkadaşı olmalı (gülüyor).

Hep tasarımdan kazandığınız parayla yaşadınız, dolaştınız. Paranızın bittiği, bir sonraki noktaya gitmekte çok zorlandığınız zamanlar olmadı mı?

Biletleri çok önceden alıp hazırlıyordum. Yola çıkmadan önce önümdeki etabın tüm biletleri cebimde oluyordu. Fakat sonradan karar değiştiren ajanslar yüzünden büyük sıkıntılar yaşadım. Bir seferinde Tayland’da iki gün aç kaldım. Param bitmişti ve uçağa binip ücretsiz yemek için sabırsızlanıyordum. Şanssızlık bu ya, o havayolu şirketi ücretsiz yemek dağıtmıyor, uçak içinde her şeyi satıyormuş. Neyse ki, halimi görünce yanımdaki adam bana bir sandviç ısmarladı. Muhtemelen son derece kötü bir uçak sandviciydi, ama yediğim en lezzetli yemeklerden biri diye hatırlıyorum onu.

Peki yolun yarısında, ilk uçağa atlayıp geri dönmeyi düşündüğünüz oldu mu hiç?

Hayır. Çünkü yolda, en karanlık anlardan sonra hep en güzel, en şahane zamanlar geldi. Ayrıca o kötü günler bile muhteşem birer hikâyeye dönüştü sonradan. Zaten konfor alanınızdan  muhteşem hatıralar çıkması zor. Dışarı çıkıp zorluklarla savaşmak gerek.
Gitmek isteyip de gidemediğiniz yerler oldu mu?

Olmaz mı? Asya turunu yaparken Japonya’da tsunami meydana geldi, ülkede radyasyon tehlikesi vardı. Oraya gidemedim. Oysa listemin en başındaki yerdir hâlâ. Bir gün gidip tüm Japonya’yı turlayacağım.

Bu proje size ne kattı? Kendinizde, tasarımcı olarak neler değişti? Sonuçta mutlu musunuz?

Hayatta daha güzel ne yapılabilir ki? Hem mesleğimi yaptım hem de cebimden beş kuruş harcamadan dünyayı gezdim. Muhteşem insanlarla tanıştım ve çalıştım. Kesinlikle hayatımda yaptığım en iyi şeydi. Ve beni çok değiştirdi; üç yıl önce bambaşka biriydim.

Röportaj: Eren Başağan – Tempo Dergisi

Gezginler

One comment

  1. sanırım yapmaya asla cesaret edemeyeceğim, ancak okurken her satırına imrendiğim bir deneyim olmuş.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir